Empati Yoksunu Patron Ya Da Çalışanlarla Baş Edebilme Yöntemleri

Herkese merhaba. Bu yazımızda 21. yüzyıl adına büyük ve önemli bir özellik olan empati kurma yeteneğinden yoksun olan insanların iş yaşamlarında nelere yol açtığını ve bu türden insanalrla baş edebilme yöntemlerini konuşacağız.

Öncelikli olarak empati nedir, ne değildir? Bundan bir emin olmamız lazım. Empati, kısacası kendini başkasının ya da karşındakinin yerine koyup olaylara, durumlara ve hassasiyetlere o gözle bakabilme değeridir. Sadece kendi açısından düşünüp olayları kendi gözünden değerlendiren herkes çok geçmeden bencillik uçurumuna doğru yuvarlanırlar. Zira bir olayın ve bir durumun, o olay ya da durum ne kadar kolay anlaşılır ve basit olursa olsun, her zaman birden fazla yoruma açıklığı ve görüşü vardır. Bu nedenle empati, sadece sosyal yaşantımızda değil, iş hayatımızda da olmazsa olmaz bir değer olarak yerini almalı ve her kademeden çalışanının bilincinde var olmalıdır.

İş Yaşamında Empati Neden Önemlidir? 

  • Birincil olarak ister alt kademede çalışan bir şirket çalışanı olsun, ister patronumuz olsun, o insanın yerine kendimizi koyup böylesi bir bakış açısıyla insanları değerlendirmek, insani ölçeklik alanında önemlidir. Bazı şirketler, artık işe ve grafiklere ve rakamlara öyle yoğun düşmüşlerdir ki insani hiçbir değer ya sa vasıf o şirkette yer almaz. Giderek silikleşir. Tıpkı o şirkette çalışan insanlar gibi. Varsa yoksa kazanç, çalışma, mesai derken insanlar, birbirlerine karşı daha fazla tahammülsüz ve saygısız olurlar. Bu da sadece filmlerde ya da romanlarda değil, gerçek hayatta birbirlerinin boğazlarını sıkmak isteyen ve de nitekim sıkan insanların aynı çatı altında çalışmak zorunda kaldıkları gettolara dönüşmesi demektir.

 

  • İnsanlar neden iş hayatlarında mutlu değiller? Özellikle günümüzde ve ülkemizde. Etrafımızda kaç kişi iş hayatını size gülerek, mutlu bir şekilde anlatıyor? Kaçımız sabahları neşeyle kalkıp iş yerlerine bahtiyar bir şekilde gidiyoruz? Bu soruların olumsuz olduğunu duyar gibiyiz. Çünkü, şirketler, ofisler, mesai saatlerini doldurup artık ne kadar kazanıyorsak o kadar karşılığı olan maaşlarımızı aldığımız hapishanelere dönüşmüştür. Çünkü ev ve sosyal yaşamında da mutluluğu bulamayan modern yaşamın ”modern” insanları iş yaşamlarında da anlayışsızlıkla karşılaşır. Örneğin İstanbul trafiğini bilmesine rağmen ve iş yerine kendi arabasıyla dilediği vakitte gelen patronun ”saat kaç oldu, bu saate kadar nerede kaldın, geç kaldın” gibisinden azarları ciğerimizi soldurur. Bir patron düşünün ki, o gün, o saatlerde trafiğin yoğun olduğunu da bilir, sizin halk otobüsüyle de işe vaktinde gelmeye çalıştığınızı. Böylece kendi kendinize sorduğunuz soruların sonunda haksızlığa uğradığınızı düşünürsünüz. Patron istediği vakitte yatağından kalkıp istediği vakitte işe gelebiliyorken, sizden sabahın 6sında kalkmanızı beklemektedir. Bunun gibi onlarca küçük haksızlık sadece patron ve çalışan arasında değil çalışanların kendi iç dinamiklerinde de cereyan eder. Böylece her şirket, içinde potansiyel savaşlar barındıran bir tehlikeli bölgeye dönüşür. Stres artar. Agresif tavırlar çoğalır. İletişim minimum düzeyde ve kurumsal dilde devam eder.

 

  • Tüm bunların toplamında empatinin söz konusu önemi sadece insani ölçekle sınırlı kalmaz. Empati, aynı zamanda bir şirket ve ofis ortamı içerisinde işlerin daha kolay, daha pratik ve daha eğlenceli bir işleyişte halledilmeye başlar. Güleç bir ortamda, herkesin birbiriyle daha iyi bir iletişim içerisinde olduğu, daha sağlam arkadaşlıkların çeperinde alınan her iş, yapılmakta olan her iş, yerine getirilen her görev, çok daha kısa bir sürede, ipler ve sinirler gerilmeden halledilmiş olur. Bu da bir şirketin, bir çalışma ortamının geleceğinin belirleyici unsuru haline gelir. Mutsuzluk ve sinir harpleri, tıkanma yaratır. Çok geçmeden mutsuz ortamlar mutsuz çalışanlar yaratır. Bu da bir şirketin, başına gelmemesi gereken bir sosyolojik etkidir.

e-1

Peki empati yoksunu olan çalışanlar ve patronlarla nasıl mücadele edeceğiz? Onlara hangi silahlarla karşı koyacağız ki en sonunda biz de karşı taraf da bünyesinde çalıştığımız şirket de mutlu olabilsin? İşte cevaplarımız:

  • Öncelikli olarak ilk silahınız, illa ki barış olmalı. Her daim barış işaretiniz parmaklarınızın ucunda olsun. Size karşı ne kadar anlayışsızlık ve hoşgörüsüzlükle gelirlerse gelsin her daim barış yanlısı ve sakinlikten yana olsun. Empati yoksunluklara karşı gösterilen negatif tavırlar, apayrı bir savaş ortamı ve gerginlik kaynağı demektir. Bu da hoş olmayan bir çoğalmayla birlikte istenmeyen düşüncelerin ve eylemlerin planlanması demek olacaktır. Bundan kaçının. Sakinlik, her zaman en iyi cevap olmuştur. En sindirici tarafıyla empatinin ilk kuralı, sakinlik, samimiyet ve aşırı tepkilerden kaçınmaktır.

 

  • Empati hiçbir zaman istemeyen birisine ya da onu algılamak / anlamak işlerine gelmeyen kişilere öğretilemez. Siz yine de vazgeçmeyin ve yaptıklarının yanlış, hatalı olduğunu onlara çeşitli önermelerle gösterin. Onlara kendi hayatınızdan örnekler verin. Hiçbir hayatın birbirine benzemediğini, dolayısıyla bakış açılarının ve bilinçlerin de yaşam tarzları gibi farklılık gösterebileceğini belirtin. Patronunuz kaba ya da çalışanınız laubali olabilir. Bu türden olumsuz insani özellikler, empati yoksunluğunun birinci dereceden sonuçlarıdır.

e2

  • Çoğu zaman empati yoksunluklarına maruz kalan kişilerde ağır depresyon belirtileri, içine kapanma ve neşesizlik gibi hasarlar ortaya çıkar. Belki yazımızı okuyan sevgili okurlarımızın arasında da ”mobing”e ya da patronun psikolojik şiddetine maruz kalan okurlarımız vardır. Böyle durumlarda hiçbir zaman kendinizden şüpheye düşmeyin. Acaba ben mi hata yapıyorum ki, insanlar böyle anlayışsız davranıyor gibi söylemlerden kaçının. Görünen köy, kılavuz istemez. Şirketlerin, çalışma ortamlarının, özellikle özel sektörde nasıl anlayışsızlıklar, kendini onun yerine koyma özelliklerinden uzakta doğurduğunu hepimiz biliyoruz. Kendinizi sorgulayacağınıza ilişkilerinizi gözden geçirin.

 

  • Depresyon ve benzeri durumlarda bir uzmana danışıp profesyonel yardım almalısınız. Ama siz yine de ilk çare olarak anti -depresan kullanmaya başlamayın sakın. Bugün çeşitli oranlardaki sakinleştiriciler, kullanıcıları tarafından bilinçsizce tüketilmekte, adeta sömürülmektedir. Böylesi ilaçların uzun zamanlı kullanımı ise insan vücudunda da zihninde de kalıcı hasarlar meydana getirmektedir. Hiçbir iş, hiçbir çalışan, hiçbir patron sizden de sağlığınızdan da kıymetli değildir. Bu nedenle kendinizi kullanmamanız gereken haplarla doldurmak yerine, sosyal yaşantınızda spor ve dans gibi vücudunuza da sağlığınızın geneline de iyi gelecek kültürel meşgalelerle ilgilenin. Kendinizi ne kadar iyi hissettirecek şey varsa, onları bulun. Kısacası kendinize iyi bakın. Sizden bir tane daha olmadığını bilin ve bunu kendinize sık sık hatırlatın. Böylece onlarla baş etmek yerine onları yok saymanın incelikli bakış açısında, her daim özel ve önemli olan yine siz olursunuz gözünüzde.

e3

  • İş yaşamının oluşturduğu sosyal alanlar vardır. Baktınız gördünüz olmuyor; empati yoksun insanlarla mümkün olduğunca iş odaklı görüşün. Onlarla çay – kahve molalarına katılmayın. Yemek zamanları onlardan ayrı yiyin. Çünkü onlar biraz da sizden aldıkları kuru cesaretle bu türden anlayışsızlık ve empati yoksunlukları sergiliyor olabilirler. Araya bir mesafe koyarsanız, onlar da çok geçmeden samimiyetin kantarını fazla kaçırdıklarını fark edeceklerdir.

 

  • Anlayışsızlık ve hoşgörüsüzlük gibi insanı canından bezdiren unsurlar artarak mı çoğalıyor? Ne yaparsanız yapın bir türlü çözüme kavuşamıyor mu? O zaman iş yerinizdeki masanızı ya da bölümünüzü değiştirin. Ya da bağlı çalıştığınız şirketin başka bir iş yeri varsa oraya tayin isteyin. Ne olursa olsun akıl ve fiziki sağlığınızı korumak için, elinizden gelen her şeyi yapın ve mücadeleden asla vazgeçmeyin.

Yorum yapın