Havası Temiz Ve Yüksek Yerde Yaşamanın Faydaları

Çocukluğumun bir tekerlemesi ya da bir pop şarkısıydı. Şimdi tam hatırlamıyorum. Ama ağzımda dudaklarımda hep söylenen nağmeli bir şarkıydı. Temiz hava bol güneş / Sensin ruhuma eş…

Burada bir çocuk şarkısı ya da tekerlemesi olmasından daha önemli bir ayrıntı var. Nice şaire ve şiire taş çıkaran bir imge söz konusu. ”Bol güneş” Ne demek bol güneş? Güneş herkese eşit ve aynı yoğunlukta olan bir gezegen, bir ısı ya da ışık kaynağı değil mi? Elbette öyle. Ama bir güneşi görmek var bir de güneşi hissetmek var!

Küçükken babamın köyüne giderdik bayramlarda ve özel günlerde. Ben bir şehirli çocuk idim ve kötün belli başlı kuralları beni ezer geçerdi. Sabahın erken saatlerinde uyanma zorunluluğu, köy sütünün ambalajlı sütlere oranla yoğun ve ağır tadı. Sadece kedi köpek görmeye alışmış şehirli gözlerim ineklerin koyunların varlığına bir türlü alışamıyordu. Ama şimdi geriye dönüp bakınca ciğerlerime çektiğim en temiz havanın da oralarda olduğunu hissediyorum ve diyorum kendi kendime.

Oralarda uyuduğum şeyin adı uyku ise buradakinin adı uyku olmamalı! Hayır. İkisi farklı ölçeklerde, farklı hislerde. Gördüğünüz rüyalara kadar değişiyor, değiştiriyor. Modern insanın betonlarına sıkışmış insanın zavallı bilinci kabuslar ile boğuşurken köyün, doğanın koynundaki insan tatlı düşlerle mis gibi, kadife gibi sabahlara uyanıyor.

Bu yazımızda havası temiz ve yüksek yerlerde yaşamanın tüm faydalarını dilimiz döndüğünce size aktarmaya çalışacağız. Ama öncesinde uzun bir dönem boyunca ve hala bodrum katlarında hayatını sürdürmeye çalışan biri olarak betonların arasında sıkışmış şehir insanının trajedisini kendi kişisel hayatımdan yola çıkarak anlatacağım sizlere.

Bazen bir ağaç yeter her şey için.

Şu ağaca dikkatlice bakmanızı istiyorum. Çoğumuz İstanbul’un ve çeşitli metropollerin kıskacında sanki hep şehirdeymişiz ve şehirde olacakmış gibi kaskatı bir alışkanlıkla doğadan uzak duruşumuzu sorgulamadan yaşayıp duruyoruz. Buna yaşamak denirse tabi. Daha çok bir şeyleri yaşamak yerine içinden geçip gidiyoruz. Ancak bir ağacın o kutsal ıssızlığını bir otobüs camının penceresinden birkaç saniye aralığında görürüz sadece. Bir ağaç ise bir akıllı telefondan daha yararlıdır sevgili parlak fikirler okurları. Nice teknolojik cihazlar sadece kirlilik üretirken, bir ağaç, tek bir ağaç onlarca insanın oksijen ihtiyacını karşılar. Tamamen hayati ve tamamen estetik!

Mecidiyeköy – Bir Bodrum Kat Masalı 

Mecidiyeköy civarlarında yaşayan öğrenci ve yeni mezun arkadaşlar bilir. Mecidiyeköy’ün arka sokaklarına ve sapa yollarına gidildikçe evler çirkinleşir ve beton kendini olanca şiddetiyle hissettirir. Ev denemeyecek kadar izbe ve berbat yerlere istenen yüksek rakamlar bile bizi soğutmaz şehir aşkından. Onlar zorladıkça biz üstüne gideriz.

İstanbul’da yaşadığım süre boyunca hep bodrum katlarında yaşadım. Hala da bir bodrum katındayım. İnsanın uyanır uyanmaz duvar manzaralı bir güne uyanması ne demektir, insanı ne gibi hislerle güne başlatır, en iyi ben bilirim.

İnsanın özünden kopuşuna tanıklık ediyoruz. Topraktan geldik topraktan gideceğiz deyip duruyoruz ama aradaki dünya ömrü boyunca hep betonların, hep makinelerin keyfiyetinde kalakalıyoruz. Kendi özümüzün inkarı tabiattan uzaklaşmak ve ne kadar modern ve dijital olsa da en nihayetinde cansız ve ruhsuz olan binaların, son teknolojilerin arkasına sığınıyoruz.

Düşünün bu yakınmaları ve sistem eleştirilerini yaparken bile sistemin bana sunduğu bir bilgisayarı kullanıyorum. Bu yazı ağaçlar, doğa ve dolayısıyla temiz hava ile ilgili olsa da bir ağacın yanında ya da harika bir manzarası olan bir dağın başında değilim. Yine evdeyim, yine kalemimi kısırlaştıran, kalbimin yavaş atmasına neden olan bir bodrum katındayım.

Şimdi sizi havası temiz ve yüksek yerlerde yaşamanın faydalarıyla baş başa çekiyoruz. Havayı derin bir şekilde içinize çekin. Belki özlediğiniz bir ağacın kokusuna ramak kalır bu sefer.

Ufuk açıcı bir dağ manzarası.

Kim istemez şöyle bir dağ manzarası karşısında üç beş sayfa roman okumayı? Kim istemez sıkılmış metropol alanlarında değil şu dağın zirvesinde çok sevdiği kadınına evlilik teklifi etmeyi? Kent hayatı hepimizi yavaş yavaş delirtiyor. Kaygı rahatsızlıklarıyla, sinir hastalıklarıyla boğuşup duruyoruz. 90lardan sonra başlayan doğadan kopuş ve bilimsel olana teknolojik olana tapınma fedakarlığı bugünkü her şeye sahip ama mutsuz insanı yaratmıştır. Neyse ki yüksek çözünürlüklü fotoğraf makinelerinden çıkma resimlere bakma şansımız var. Zaten bir tek o var!

Havası Temiz ve Yüksek Yerlerde Yaşamanın Faydaları Nelerdir? 

1- Daha az ama daha kaliteli uyku: Uykunun kalitelisi kalitesizi mi olur demeyin! Bugün milyonlarca insan uykularında taş taşımış ikinci bir mesaiye kalmış gibi zorlanarak, sürünerek ve çok ilginç bir şekilde yorgun argın uyanıyor. Bunun nedeni o uykunun bir dinlenme vaat edip bunu yerine getirememesi.

Hayır artık insanlar sadece bilinçlerini dinlendirebiliyor uykudayken. Beden, o zavallı beden yetmiyor uykuların gölgesinde kendisine sunulan şeylerde! O nedenle günde 10 saat uyusak bile bezgin bir şekilde uyanıyoruz yataklardan.

Oysa babamın bahsettiğim köyünde ne kadar erken uyandırılırsak uyandıralım, üstelik o çocuk halimizle nasıl enerjik, nasıl farklıydık! Kaybettiğimiz yegane değerlerden biri de uyku kalitesi ve bunun çözümü havası temiz ya da yüksek bir yerde yaşamak!

2- Daha büyük ve kullanılabilir enerji: İnsanların içinde de bir santral işler durur. O santralden üretilen enerji de değersiz ve kullanılabilir olarak ikiye ayrılır. Çoğu zaman modern insan tatil gününü beklerken çalıştığı günler boyunca. Tatil günü gelince de o günden sıkılır! Enerjimizi kullanacak verimli bir yer bulamadığımız için o bizi tembelliğe, miskinliğe ve can sıkıntısına sürükler. Naked filminde ana karakterin telaffuz ettiği gibi: ”Evren size açıklandı ve bundan sıkıldınız.” Oysa ki evren açıklanması gereken değil yaşanması gereken bir yer.

3 – Sağlıklı düşünen bir beyin: Nice işe yarar buluş, nice şairane fikir, nice roman, nice sanat eseri, nice parlak fikir sağlıklı düşünen bir beyin sonucu oluşur. Temiz havalı ya da yüksek bir yerde yaşamak ise beyne istediğini verir. Kanımız bile sürekli bir ilkbahar mevsiminde imiş gibi akar durur.

4- Sağlıklı atan bir kalp: Havası temiz bir yerde yarım saat normal tempoda yürümek, kirli bir semtte saatlerce koşmaktan evladır arkadaşlar. Sağlıklı bir atan kalp temiz bir havayı içine çekmesiyle başlar çünkü.

Temiz hava için temiz enerji.

Temiz hava alanları tükeniyor. Köyler kapanıyor, ilçeler şehre dönüşüyor. İnsanın nefes alacak yeri gün geçtikçe daralıyor. Dumansız hava sahası derken oksijensiz hava sahalarına karışmak üzereyiz. Neyse ki bilim ve doğa savaşçıları bizim için çalışıyor. Temiz bir hava için tamamen doğaya dayalı temiz enerjiler üretmeye başladık. Güneş santralleri ve yel değirmenleri bunun ayaklı kanıtları. Dileriz ki bu tür alternatif enerji kaynakları mevcut enerji kaynaklarına dönüşür!

5- Umut dolu bir yarın beklentisi: Umutlu olmak da buna bağlıdır ever. İnsanın içine çektiği hava ne kadar kirliyse yarına olan beklentileri de o kadar düşük olur. Ama mis gibi bir hava da tam tersi bir etkiyle insanın içini umutla doldurur.

6- Sinirden, öfkeden, mutsuzluktan uzak durma: Sinir krizinin eşiğinde olan insanlarız. Betonlara gömülmüş durumdayız. Mutsuzluktan uzak durmak istiyorsak şayet havası temiz olan bölgelere kaçmalıyız. Hem de daha fazla vakit kaybetmeden!

Yorum yapın