1 Seneyi 40 Seneden Daha Verimli, Yoğun, Mutlu Geçirebilmek İçin

Üretmek Mutluluktur 

Böyle bir başlıkla başlamayı uygun gördük. İnsanlar ne kadar az yoğun ve verimli günler ve zamanlar geçiriyorsa bir o kadar da mutsuzluğun alanına sürükleniyorlar. Bakın insanın önünde iki seçenek var. Önce onu bir anlayalım. Ya üreteceksin ya da tüketeceksin seçeneği bu. Tüketmeyen bir insan, elbette ki mevcut sistem içerisinde alaşağı edilir ve hatta hayati fonksiyonları durma noktasına gelir.

Bugün su içmek için bile bir markanın bir ürününü satın almak zorundayız. Satın almanın gölgesinde de başlıyor tüketiciliğimiz. Bu nedenle modern insanın karşısına dikilip de ya tüketici olacaksın ya da üreteceksin gibi bir ikilemde bırakmak ya öleceksin ya da yaşayacaksın demek kadar abesle iştigal olacaktır.

Asıl sorulması ve karar verilmesi gereken unsur şudur arkadaşlar: Tükettiğinden fazla üretebiliyor musun? Yoksa milyonlarca insanın yaptığı gibi hazıra konmak ve sadece mutlu olmak için tüketici birer ürüne mi dönüşmeliyiz? Evet insan tükettikçe ürüne dönüşür. Ve tüketilmeyi bekler.

Bugün sosyal medyada an be an her şeyini paylaşan, kendini ve özel hayatını teşhir eden, mutluluğu göstererek elde etmeye çalışıp da gösterecek bir şey kalmayınca okyanusun ortasına çakılan bir uçak gibi mutsuzluğu boylayan insanlar var. Yoğunluk bunun neresinde? Verimlilik nerede? Bunları da elbet inceleyeceğiz yazımızda. Ama önce tek tek mutluluğun, yoğunluğun ve verimliliğin tek tek formüllerini açıklayalım!

Tüketici olmak, mutluluğa da verimli bir hayata da engel.

Sistem çöp üretiyor. Bir meselde anlatıldığı üzere sadece ama sadece yemeye, içmeye, eğlenmeye, an doldurmaya yarayan bir sistem geliştirildi. Bir de en büyük yalan olarak mutluluğun verimli ve dolu bir hayatın geçiş kapısının o tüketim kapısından geçmek olduğu söylendi bize. İnsanlar kandırılarak ikna edildi. Şimdi kredi kartlarının sınırsızlığında unutuyor sonsuz yaşamı. Arkamızda sadece çöp bırakıyoruz. Çöp kutular, çöp şişeler ve çöp seneler. Geriye dönüp baktığında boşluktan ve zaman israfından insanı ne kurtaracak? Yazımız tam olarak da bununla ilgili!

Havası Temiz Ve Yüksek Yerde Yaşamanın Faydaları insan her ne kadar tabiattan ve doğa ananın sıcak ve samimi kucağından uzaklamış olsa bile içindeki ses onu dürter durur. Doğaya karış. Topraktan geldik toprağa gideceğiz sözündeki büyük ve ince sırra vakıf olmamız gerekiyor. Havası temiz bir dağ başında, bir kır ortamında yaşadığını gerçekten hissetmeye başlar insan. Yaşadığını gerçekten hissettiğinde betondan duvarlar, makineden sınırlar ortadan kaldırır. Mutluluk, verimlilik, yoğunluk belki de havası temiz ve yüksek yerde yaşamanın faydalarını bilmekle başlar. Siz ne dersiniz sevgili parlak fikirler okurları?

Yoğunluk, Hissettiğindir Tükettiğin Değil! 

Bunu kitap ve araba örneğiyle açıklayacağım. Bir kitap da bir araba da tüketim nesnesidir değil mi? Yani paranız vardır. Bir kitapçıya da galeriye giderek kitap ya da araba alabilirsiniz. Peki şu soruyu sormak istiyorum şimdi: Biri 1000 tane kitap okumuş olsun, bir diğeri de 1000 tane ayrı arabayı sürme keyfini yaşamış olsun.

Hangisinin yanına kar kalacaktır? Bin kitap okuyan arkadaş için kitaplar sadece raflarda tozlanmayı bekleyen etiketi üzerinde ürünler değildir. O kafaya, ruha, bilince geçirilmiştir. Bin tane araba kullanan arkadaşın ağzında ise bunun artistliği kalır sadece ağzında. Yoğunluk dediğimiz ruhta gelişip büyüyen sürekli sulanmak ister. Suyun kaynağı ise yoğun olarak yaşanan, tam manasıyla içinden geçilen gerçeklikte barınır. Ne yediğiniz, ne sürdüğünüz, nerede uyuduğunuz ve kaç para kazandığınız önemli değildir nihayetinde. Kendinizi ne kadar geliştirdiğiniz, ne kadar olgun bir ruh olarak tüm kainata ve diğer dünyalara hazır olduğunuz daha önemlidir.

İnsana ait olan her şey bu dünyada olduğu gibi gelip geçicidir. Sultan Süleyman’a kalmayan dünya yoğun olarak bir şeyler üreten, hisseden ve kenara para değil akıl fikir koyan ruhunun yoğunluğunu dünyanın gelip geçiciliği karşısında zaferlerle taçlandıracaktır.

Yalan bir hayattan manzaralar.

Tüm bunların toplamında kimse artık yardımseverlikten bahsetmiyor. Sanki kıymeti kalmamış gibi görünse de asıl mesele bunun modasının geçmiş olması. Yardım sever bir insan cool, kaliteli, harika olmadığı sürece yaptığının bir değeri kalmıyor. Tüketim toplumu deyip duruyoruz ama buna ek parantez olarak gösteri toplumu sıfatını da katmalıyız. Boğulan birine el uzatmak yerine akıllı telefonlarının flaşlarıyla ondan görüntü koparmak moda oldu artık. Her birimiz birer muhabir, birer gazeteciyiz. İnsan olmayı unuttuğumuz günden beri yoğun olarak magazin forever deyip insan acılarına sırt çeviriyoruz.

Verimlilik, Bir Hafta Sonu Kursu Değildir 

İnsanlar ruhlarının selametini ruhlarında değil çek defterlerinde ve hafta sonu kurslarında arıyor. Yeni stil bu zira! Ver parasını kurtar ruhunu! Hafta sonu kurslarına yazıl ve hayatın verimli geçiyormuş gibi kandırmaya başla kendini.

Asıl erdemler insanın içinde vardır zaten. Verimli bir hayat ise insanın kendi karşı geliştirdiği sorumluluk duygunun mutlak bir misyon ile birlikte katlanarak ilerlemesidir. Evet arkadaşlar insan önce kendine karşı sorumludur. Günde 10 saat uyuyan bir adam şunu sormalıdır: Ben ne yapıyorum? Ben bu dünyaya uyumaya ve kendimi avutmaya mı geldim? Bu dünya bir eğlence yeri midir, bir sirk midir, yoksa belli başlı görevler mi vardır?

Görev bilinci oluşturmak gerekiyor kısacası. Önce kendine sonra sorumlu olduğun tüm insanlara karşı. Peki bunu nasıl başaracağız? Önce inanacağız. Bizden büyük bir iradenin her şeyin hesabını soracağı anlamalı ve bilmeliyiz. Bizi izleyen gözler, televizyonların vizörleri değil yaratıcının şefkatli gözleri olmalı. Bu dünyada yaptığımız hiçbir şey yanımıza kalmayacaksa tembellik de hımbıllık da bize göre bir şey değil demektir.

Zengin Ve Mutlu Edici Bir Düşünme Alışkanlığı Edinmek asıl zenginlik insanın mutlu olmasıdır arkadaşlar. Bakın bu bir adet geyik muhabbeti değil gerçekliktir. Etrafta nice mutsuz zengin görüyoruz. Onlara ne yapsa da yetmiyor, yetemiyor. Saçma sapan alışkanlıklara, sapkınlıklara yöneliyorlar. Sonunda mutlu bir fakir, asıl zenginliği bulmuş demektir. Mutsuz bir zengin ise para ile oynayan ama para oyuncağından sıkılmış huzursuz bir çocuktan farksızdır. Zengin ve mutlu edici bir düşünme alışkanlığı edinmek isteyen herkesi yazımıza bekliyoruz.

Mutsuz kalabalıklar...

Sistem ve insanın doyumsuzluğu mutsuz kalabalıklar yarattı. 1 seneyi 40 senenin yoğunluğuyla, verimliliğiyle değil artık yaşanmakta olan. Yaşanan 40 seneyi 400 senenin yorgunluğu ve sıkılmışlığı. Çıkın sokaklara, caddelere. Kaçımızın yüzü gülüyor? Kaçımızın telaşı içinde neşe barındırıyor? Mutluluğu yanlış yerde arayanlar mutsuzluğu her yerde karşılarına çıkmış bulurlar.

Mutluluğu Yanlış Yerde Aramayın! 

Bakın size rehberlik etmeye çalışıyoruz ama bu asla kaskatı bir yönlendirme projesi değil. Eğer öyle olsaydı eleştirdiğimiz yaşam koçlarından en ufak bir farkımız kalmazdı. Mutluluğu, olduğu yerde arayın. Konfüçyüs’ün dediği gibi insanlar mutluluğu ayaklarının dibinde ya da üst mertebelerde arıyor. Halbuki mutluluk, insanın boyu hizasında.

Önce bakmayı sonra görmeyi bilen gözler, bu körlük ormanında en fazla gören, en fazla hisseden olacaktır. O zaman 1 sene 40 sene gibi tatlı, mutlu, verimli ve yoğun geçecektir. Anlık olanların değil sonsuz olanların peşinde değil. Yalan ve aldatıcı olanların peşinden değil gerçek ve hakiki olanların peşinden gitmeliyiz. Bazen gerçekler ne kadar acıtıcı olsa da asıl olan insanın kendisiyle ve toplumla yüzleşmesidir.

Hepinize huzur dolu, başarı dolu nice seneler dileriz.

Yorum yapın