Kazanmak için kaybetmek mümkün mü?

İş hayatında, para kazanma konusunda, evlilikte, cinsel hayatta… Hayatın hemen hemen her alanında kazanmak için kaybetmeyi öğrenmek esastır. Zira hayat her ne kadar koskocoman bir girişim sahası olarak kabul edilemese de bir tür mücadeleler sahasıdır. Hemen hemen her mecrada bir savaş, bir mücadele süregelmektedir.

Robert Greene“‘nin “33 stratejide savaş” kitabında sık sık “Savaşı kazanmak istiyorsanız ilk önce herşeyden evvel savaşı kaybetmeyi ve bunun sonuçlarıyla başa çıkmayı, dersler çıkarmayı öğrenmelisiniz” der. Ben bu sitede 50 kez dedim; yine diyeceğim : “bir girişimci; 10 girişiminden sadece 3 tanesinin başarıya ermesi gibi bir durumla karşı karşıya kalırsa sevinsin; zira bu bayağı iyi bir orandır!”

Beyler bayanlar, arladaşlar; şimdi buraya odaklanın!! Bakın ben yazarınız olarak itiraf ediyorum. Ülkede en çok şeyler kaybetmiş adamlardan biriyim. İlk önce üniversite giriş sınavlarında batırdım, ardından en güzel yıllarımı bomboş işlerde kaybettim, sevdiğimi kaybettim, çocukluğumu kaybettim, en önemlisi gençliğimi kaybettim, kimsenin daha önce görüp göremediği kadar saatimi hiç bir halta yaramayan bana en ufak katkısı olmayan işlerde harcadım. Binlerce kez başarısız oldum, binlerce kez yenik düştüm. Bitap düştüm. En önemlisi tüm bu kayıpların esaslı birer kayıp olduğunun farkına varıp ızdıraplar çektim. Zaten aksi takdirde bunlar göreceli olarak bir kayıp sayılmayacaktı. Kısacası ardı arkasına yüzlerce, binlerce kez sıçtım, bir dönemler “iş fikirleri ustası admininiz” olarak bizzat herşeyi elimi yüzüme bulaştırdım…

Sonuç ne mi?

Tüm bunların sonunda halen insanım diyerekten yoluma devam etmeye çalıştım. Belki de başkası olsa buraya sığdıramayacağım kadar çok kayıplardan sonra kendi kendine psikolojisini bozup hayatının geri kalanını bir moron gibi salt loser olarak sürdürebilirdi. Ama ben ne mi yaptım? Hep güldüm… Halen de gülüyorum.

Sonrasında olanları söyleyeyim. Siteler açtım. Ülkedeki en kaliteli iş fikirleri sitesinden birine sahip oldum. Her gün binlerce farklı kişiye ulaşabiliyorum. Yavaştan maddi olarak da refaha ermek üzereyim. Psikolojimi yeniden kazandım, ayağa kalkıp mücadeleye yeniden devam ettim. Gerçekten bir yerden sonra, onca kayıptan sonra artık başarmaya başladığımı hissettim. Hatta birçok kimsenin dayanamayacağı kadar zor işlerde en zirveyi zorlamaya başladım. Kısacası beni öldürmeyen her bir yenilgi beni daha güçlü kılıyordu… Ben salt loser değildim, aynı zamanda bir mücadeleciydim, bir savaşçıydım…

Bir yerden sonra şu kafa yapısına sahip oldum: “Daha kötü ne olabilir ki? Yenilsem ne olacak ki? Kaybettiğimde ölmediğim sürece tekrardan ayağa kalkabiliyorum, beni hiçbir şey yıldıramaz, onca kayıptan sonra kaybettiğimde çabucak toparlanma yeteneğine sahibim, daha beter ne görebilirim ki?”

Sonuç olarak arkadaşlar bir iş fikrini yaparken bir mücadeleyi sonuçlandırmaya çalışırken asla unutmayın, her bir yenilgi zafere giden yolda eşsiz birer deneyimdir.

Ne zaman ki “kaybetmekten korkmadınız” işte o zaman kazanmaya çok daha yaklaştınız demektir.

Tüm bunları kaybede kaybede bir hal olmuş ve bu konuda master yapmış bir dostunuz olarak yazıyorum. Hayatta hiçbir zaman mücadele etmeden elde ettiğiniz şeylere itibar etmeyin ve zor olanı isteyin. Zor elde edilen her zaman daha değerlidir ve sizi daha prestijli kılacaktır, daha zengin kılacaktır. Allah aşkına “kolay gelen kolay gider” lafını hobi olsun diye mi ortaya attılar zannediyordunuz.

Bakın mesela kolay elde edilen türü ile olan münasebeti, beklentisi yüksek olan er kişi için hüsran dolu olan bir şey söyleyeyim: “bazı kızlar“. Eğer bir kız, hele ki bu kız Türk kızı ise ve size durduk yere hiçbir sebep yokken kolaycana yanaştıysa yarın bir başkasına da aynı şekilde yanaşma ihtimali yüksek demektir. Yanlış anlamayın ben size “kezban kızları” önermiyorum. Sadece “kolay gelen kolay gider” tezine örnek sunuyorum. Ya da çok kolay para kazanmış, “şans eseri” diye tabir edilen yöntemlerle mal elde etmiş, servet sahibi olmuş kişilerin geneline bir bakın. Milyon dolarlık servetleri nasıl da kısa sürede kaybediyorlar. Zira onların birçoğu daha önceden bu alanda kaybetmek nedir bilmiyorlardı. O sebeple tecrübesizliklerinin bedelini şans eseri elde ettikleri servetleriyle ödemekteydiler…

En genel anlamda kaybetmenin ve daha da ötesi kaybetmeyi öğrenmenin sizi güçlü kıldığını anladıysanız size bunun da bir adım ötesinden bahsetmek isterim.

Şimdi size “Sun Tzu, Savaş Sanatı” kitabından bir kesit sunmak isterim: “Girdiği her savaşı kazanan kişi usta bir savaşçı değildir, en büyük zafer savaşmadan kazanılandır.

Şimdi diyeceksiniz “Seni adi herif, hani kaybetmek faydalıydı?”. Arkadaşlar admininiz olarak ben her şeyi bilemem, benim de hatalarım, yanılgılarım olacaktır. Ancak bu söz olaya farklı bir bakış açısı katmıştır ve benim doğruladığım teorilerimle de zıtlaşmamaktadır. Adam diyor ki “boşver savaşta kazanmayı ya da kaybetmeyi” sen savaşmadan “uzlaşı yöntemiyle” kazanmana bak. Bakın bir de yukarıda sizlere demiştim ki “savaşmadan elde edilenin Allah bin belasını versin“. :)))

Arkadaşlar sakin olun!! Sun Tzu kardeşimiz burada benim sizlerden sakınmanızı istediğim şeye değil, çatışma yapmadan uzlaşma yöntemiyle, kan ve para dökmeden orta noktada birleşme yöntemiyle bir şeyler elde etmeye vurgu yapıyor. Yani “insani ilişkileri” geliştirerek ve bu ilişkilerden yararlanarak ganimete ulaşmaktan bahsediyor. Yoksa benim yukarıda dediğim tarzda gidip de “en kolay şeye savaş ya da uzlaşı olmadan konmaktan” bahsetmiyor. Kısacası uzlaşı ve iletişim de savaşın bir parçası!!

Savaş, kazanmak ve kaybetmek hakkında bu kadar sohbet yeter. Benden bugünlük bu kadar. Beyin jimnastiğine kendi kendinize ya da arkadaşlarınızla veyahut yorumlar ile devam edebilirsiniz. Kazancıyla kaybıyla para kazanmaya, kazanmak için kaybetmeye, girişim yapmaya devam…

Yorum yapın