Az Çalışıp Çok Para Kazanma Rehberi- acı gerçekler içerir

Merhaba sevgili parlakfikirler okurları. Az çalışıp inanılmaz paralar kazanan insanların sırlarından ve yöntemlerinden bahsedeceğim bu yazımda. Kimileriniz için bazı başlıklar daha önceden gördüklerinizin benzeri olabilir ama inanın henüz internet ortamında eşi benzeri, emsali hiç görülmemiş konulara değineceğim bu sefer. Sizinle beraber gözlem ve yorum yapacağım ki bu sayede perspekfifinizi epeyce geliştirme fırsatı bulacaksınız… Bu uzunca yazının ilk başlangıç bölümü biraz insanlık tarihi ve sosyolojik verilere değindiği için kimilerine sıkıcı gelebilir ancak ortalara ve sonlara doğru size az çalışıp nasıl çok para kazanabileceğinizi tüm çıplaklığı ile anlatacağım. Ancak başlıkta da şiddetle belirttiğim üzere ben yazı yazarken gerçek hayatta olduğumdan çok daha dobra olurum, çok daha acımasız bir şekilde gerçekçi olurum ve de acı gerçeklerden bahsederim. Midesi kaldıramayacak olanların ve de rutin hayatını çok fazla düşünmeden, sorgulamadan, strese girmeden yaşamak isteyenler lütfen terk etsin bu lanet siteyi…

Gelgelelim şu sıkıcı tarih ve sosyoloji yüklü kısma; her gün defalarca kez gördüğünüz ancak gerçekten gözlemleyip, kıyaslama yapmadığınız, sahici anlamda inceleme fırsatı bulamadığınız şeyler vardır hayatta. Bunlara ince ama önemli detaylar denmektedir… Mesela İstanbul’un hatta Türkiye’nin hatta ve hatta Dünya adı verilen gezegenimizin en meşhur ve de kalabalık, tarihi caddelerinden olan İstiklal Caddesinde yürürken kaçınız kafanızı 90 derece kaldırıp sağ ve sol yanınızdaki koca taş binaların dış cephesindeki taştan oyma heykellere, ince işlenmiş dış cephelere dikkatlice göz atıp üzerine kafa yordu?

Muhtemelen güzel sanatlar fakültesinde okuyan ya da burada okuyan tanıdığı bulunan 3-5’iniz hariç hiçkimsenin umrunda olmadı bu taştan heykeller. Ya da bir bardan, meyhaneden çıktıktan sonra kafası aşırı derecede güzelken, rastgele önüne gelen her şeye odaklanması bozulmuş iphone kamerası gibi bakanlarınız dışında hiçkimse dikkat etmedi bunlara…

İstiklal Caddesindeki birçoğu Türkiye’li azınlıklara ait olarak bilinen bu paha biçilemez binaların dış cephesindeki taştan oymalar bize esasında TOPLUMUMUZ VE DE TARİHSEL SÜREÇTEKİ EKONOMİK GELİŞİMİ HAKKINDA çok şeyler anlatmaktadır… İnsanlığın değişimi ve de zaman içindeki yaşam biçimi hakkında çok önemli detaylara işaret etmektedir.

Sizlere tavsiyem bu türden sanat eserlerini koruyup kollamanızdır, zira bir daha asla yeni yapılan ortalama ya da üst sınıfa hitap eden binalarda bu türden taştan el oyması sanat eserlerine rastlamayacaksınız. Öyle ki insanlık inanılmaz derece kültürel, ekonomik ve davranışsal olarak değişmiş durumdadır. Son dönemlerde insanlık olarak, yapabildiğimiz en sanatsal çalışma gökdelenin cam rengini rengini koyu lacivert değil de yeşile çalmak olmuştur…

Eee, peki sadede gel; tüm bunların az çalışıp çokca para kazanmakla ne ilgisi var??

Çok ilgisi var hocam; şöyle ki 70 yaşından daha eskiler ile birazcık olsun diyaloğa girenler iyi bilirler. Eğer ki Türkiye’de yaşayıp Osmanlı padişah ailesine mensup değilseniz muhtemelen en kötü 2 ya da 3 kuşak öncesine kadar sülaleniz ya tarımcıydı ya savaşçı ya da zanaatkardı. İnsanlığın %99.9’u bildiğimiz köle gibiydi, ağalar, padişahlar, soylular için saraylar, anıtlar, konaklar inşa ederlerdi, onlar için asker beslerlerdi, kapılarında bekçi olurlardı. Diyeceğim o ki; “eski insanların deliler gibi çalıştığı” efanesini sırf bu gereksiz ayrıntı gibi görünen taştan oymalar bile doğrulamaktadır. Zira teknolojik yokluk beraberinde hayatta kalmak için fevkalade çalışma kültürünü yaratmıştır. Yani eski insanlar arasında “az çalışıp çok para kazanmak diye bir şey; ağa çocuğu, padişah ya da soylu tüccar değilseniz imkansızdı“.

İşte bu köle gibi çalışan taş oymacısı gibi insalar; ne zaman ki yeni dünya düzeninin ürünü olan günümüz küresel kültürü ile yok oldu; o zaman “az çalışıp çok para kazanma” denilen meret ortaya çıktı.

Zira artık dünya değişmişti, zenginlik ve para belirli bir zümrenin tekelinden çıkıp herkesin bir şekilde ! ulaşabileceği bir şey haline gelmişti..

Bu durum da rekabeti artırdı ve insanların birbirini para için satabileceği, babanın bile oğlunu para için esir edebileceği bir yeni dünya düzeni, kültürünü ortaya çıktı…

Yine; gerek teknoloji, gerek insan hakları, gerekse yepyeni sınırsız sayıda ürünlerin ortaya çıkması; para ve zenginliğin insanların ezici çoğunluğunda çok revaçta olmasını sağladı. Zaten düşünsenize eski insanlar para sahibi olunca ne oluyordu ki, en fazla daha büyük bir konakta yaşıyorlardı. Şimdi ise para sayesinde trilyon çeşit ürünü dilediği kadar satın alabilir hele geldi. Yani sözün kısası para değerlendi, revaçta oldu..

Sonuç itibariyle; yazının başından beri bahsettiğim paraya değil de sahici anlamda emeğe ve sanata itibar eden yaratıcı kültürün yok olması ile taş ustalarının yok oluşu ile, gerçek emektar ve sanatkarların yok oluşu ile, yeni dünya düzeni ile “az çalışıp çok para kazanma kavramı ortaya çıkmıştır. Zira insanlık hiç olmadığı kadar manipule edilebilir ve esir alınabilir hale gelmiştir. Gerçekten verimli işler yapabilecek olan gençliğin yollarda, kaldırımlarda ellerinde akıllı telefonlar ile zombi gibi dolaşması birilerinin işine gelmekteydi ki bu durum her sektörde çok büyük açıkların yer almasına yol açmıştır.

Eskiden insanların %99.9’u bildiğimiz köle gibiydi, soylular, ağalar için, padişah ve krallar için saraylar, piramitler anıtlar yapabilecek konumdaydı. Mısır firavunu sırf mezarını inşa ettirmek için piramit adlı yapıyı 400 000 kişiyi 40 yıl boyunca işçi olarak çalıştıraraktan inşa ettirebilecek durumdaydı. İnsanlar, köleydi ama en azından zombi değillerdi, haysiyet, gurur, mertlik ve de gurur hakimdi dünaya…

Günümüzde ise bir açıdan değişen bir şey olmadı, yine insanların %99.9’u krallar ve padişahlar yerine bankalar, aristokratik Avrupalı soylu pagan aileleri, küresel şirketlerin büyük hissedarları için çalşmaktalar. Onlar için devasa gökdelenler inşa edip onlar için kocaman yalılar, malikaneler yapıyor, gece gündüz gerek masa başında gerekse sahada vaktini harcıyordu. Bunu uğruna çalıştığımız %0.01’den daha az nüfusa sahip dilim için; kırbaçlar, ölümcül cezalarlar ile değil de medeniyet adı verilen daha az kan ve de çığlık içeren yöntemleri ile bilerek ya da bilmeden yapıyoruz… Büyük patronlar insanları esir etmeyi daha kolay ve de sessiz yöntemler ile başarır hale gelmişlerdir. Ancak bunun karşılığında insalığın; mertlik, cömerlik, gurur, ahlak, sahici iyiniyet, özveri, sanat için yaratıcılık ortadan büyük ölçüde kalkmıştır. Yani bir yerden artımız varsa başka yerlerden de çok sağlam eksilerimiz ortaya çıkmıştır. Bunları yazmamın bir nedeni de toplumu bazı konularda aydınlatmak ve ironiler eşliğinde sistem eleştirisi getirmektir.

Şimdi bir sigranızı yakın ya da çayınızı demleyin; yazının buraya kadarki kısmı olan, tarihten ve de sosyolojiden bahsettiğim; kimilerine göre sıkıcı olan bölümünü bitirmiş bulunmaktayız. Şimdi gerçekten can alıcı olan tüyolara ve sırlara değineceğim. AZ ÇALIŞIP ÇOKCA PARA KAZANMA KONUSUNDAKİ BAHSEDECEĞİMİ VAAT ETTİĞİM ACI GERÇEKLERİ ANLATACAĞIM

1) Az çalışıp çokca para kazanmak istiyorsanız şeytani ayrıntıları görmelisiniz

Şeytan ayrıntıda gizlidir” sözü boşuna söylenmiş değildir. Çok sevdiğim bir hukukçu tanıdığımın bir sözü vardır: “tüm hayatımı binlerce sayfalık hukuk kitapları içinden sadece 2 satırlık bir bilgiden kazanacağımı gençliğimde asla tahmin edemezdim” diye. O sebeple bir bilgisayar virüsü gibi en ince detaylardaki açıkları görerek oralardan yaratıcı işinizi kurmalısınız ki az çalışıp çok para kazanma yolunda güzel bir yol çizebilesiniz. Zaten sıfırdan 1 milyon doları toplamak istiyorsanız sizin bu yoldaki en büyük dostunuz önemli detaylar olacaktır.

2) Kimselerin girmediği ya da girmeyi aklına dahi getirmediği mecralara adım atmalısınız

Burada şair size kalkıp da dolapderenin uyuşturucu satıcılarıyla boğuşmanızı, suç işlemenizi istemiyor elbette; burada kastedilen şey girişiminizin daha önce denenenlerden farklı kılmak adına özgünlük yaratmanızdır. İnsanların bir çoğu denenmiş olana yönelme meyiletisindedir. Mesela, bugün dünya üzerinde dönen yatırımların emin olun ezici bir çoğunluğu gayrimenkullere yapılmaktadır. Bunun en önemli sebebi daha önce milyonlarca kez denenmiş olması ve de kazanç getirdiği yine milyonlarca kez kanıtlanmış olmasındandır. İşte yine bu sebeptendir ki ayda 2000 lira kira getirisi olan bir gayrimenkule insanlar kalkıp da 700 000 TL gibi rakamlar dökebiliyor. Zira bu türden bir yatırım riski en minimumda tutmaktadır. Yer yarılmadığı sürece ya da yangın çıkmadığı sürece paranız garanti altındadır. Ancak daha önce denenmemiş girişimlerde bu durum öyle değildir. İşte bu sebeple bu türden girişimlere insanlar kalkıp da 25 senelik getirisini asla dökmezler. Zira girişim demek daha önce eşi benzeri denenmemiş olanı yapmak demektir ve de bundan dolayı risk ve de az çalışıp çok para kazandırma potansiyeli taşır.

3) İnsanların zaaflarını, duygularını ve de inançlarını iş fikriniz için kullanmalısınız

Günümüzde az örneklerini çokca görüyoruz ki insaların değer yargılarını, zaaflarını ve de masumane duygularını en iyi şekilde istismar edenler zirvede, tepemizde at koşturmaktadırlar. Şimdi diyebilirsiniz “Ulan Allahsız kalkıp da din tüccarlığını mı öveceksin şimdi de” diye. Sevgili aklını kullanan arkadaşım, ben burada şu anda “bu iyidir, bu kötüdür” demiyorum. Onun muhasebesini yapmak sizin vicdanınıza kalmış. Ben size olan sistemi tüm çıplaklığı ile aktarıyorum. Beğenip beğenmemek size kalmış, ben şahsen bu var olan düzenden hiç de haz eden bir adam değilim, yani ben de açıkcası çok bayılmıyorum bu yöntemlerin revaçta olmasından, ancak bu düzeni biz insanlar berber kurduk demek ki buna da razıyız ve de bunu hak ediyoruz… Ancak yine de bu din tüccarlarına lanetler olsun :))

Şu İş İlgini Çekebilir:  Otobüs Muavini Olmak İçin Gerekenler

Din tüccarlarına canlı kanlı örnek vermeyeceğim, zira düşünce özgürlüğü 21. yüzyıla gelsek de dünya medeniyetinin ta orta yerinde olsak da halen mevcut değil. Ben buraya bir isim yazsam bana 50 tane iftira, bela açmaya kalkacaklarını iyi biliyorum. Özgürlüğümü de seviyorum… Aslında bu din tüccarlığı aslında ceza kanunlarıyla yasaklanmalı ve suç sayılmalı ama neyse…

Duygu istismarıcısı olanlara da örnek vermek istersek en basitinden “reklamlar” bir açıdan birer duygu sömürüsüdür. Sizlerin “hırs, rekabet, daha fazlasını elde etme, konfor düşkünlüğü, aşk, kibir” gibi duygularını istismar ederler. Bir sonraki iphone modelini tanıtan “bu fotoğraf iphone 6s ile çekilmiştiri temalı reklam sizin dikkat çekme, ilgi manyaklığı, farklı görünme çabanızı suistimal eder, bunun sonucu olarak da gerekirse gece gündüz çalıştırıp sizin tüm paranızı o ürüne aktarmanıza vesile olur. İnşaatlerde günlük 70 TL için boyacı çıraklığı yapan Kayseri tomarzalı Selçuk’un, 1.5 ay boyunca; “satın alındığında kullanıcısını bir süreliğine de olsa farklı hissetiren bir demir parçası” için çalışmasına vesile olur bu reklamlar, yani bu denli tesirlidir. Bunun adı “pazarlamadır ve kapitalizmdir“. Daha önce etrafınıza hiç bu açıdan bakmadıysanız, hoşgeldiniz gerçek dünyaya…

Bakın tekrar ediyorum, ben burada “kahrolsun kapitalizm” naraları atmıyorum, gerçekleri tüm çıplaklığı ile iyi ya da kötüdür diye yorum yapmadan aktarıyorum, değerlendirmek size kalmış. Burası siyaset blogu değil, ekonomi blogu, o sebeple ifadelerimize de ona göre dikkat ediyoruz…

Ayrıca şu bir gerçektir ki Bernard Mandeville’nin dediği gibi “Kibir ve gösteriş; erdemlerin hepsinin toplamından daha çok hastane inşa etmiştir.” Yani ekonomik sistem bizim zaaflarımızla, duygularımızla ve en önemlisi bencilliğimiz ile dönüyor.

4) İnsanların gerçekte ihtiyacı olmadığı şeylere ihtiyacı olduğuna inandırmalısınız.

Bunun adına dolandırıcılık, sahtekarlık, yalancılık, istismar diyebilirsiniz. Hatta bir insana yapılabilecek en büyük ihanetlerden biri olduğu yönünde savlar ortaya atabilirsiniz.

Tüm bu savlarınızı, tezlerinizi alın ve bana değil; her gün yoldan geçerken gördüğünüz onbinlerce gereksiz devasa yabancı ya da yerli şirketlere yöneltin… Zira bence dünyanın en büyük manipulatörleri kolunda dövme olan sokak serserileri değil, plazalardaki takım elbiselilerdir yüksek ihtimalle.

Neyse, sonuç olarak gerek dijital pazarlama gerekse tabela reklamaları ile bu ikna işini halledeceksiniz. İphone 6s’in bir önceki modeli olan iphone 6’dan kat be kat daha iyi olduğunu vurgulayıp, insanların hiç ihtiyacı olmayan, kullanmadıkları ve de kullanmayacakları özellikleri onlara ihtiyaçları olacaklarından bahisle pazarlamalısınız. Bunlar için bir 1 ay daha çalışmaları hususunda ikna edici görseller ve videolardan yararlanacaksınız…

5) Tüketicileriniz “farklı görünmek ve de üstün olmak” duygularını sık sık hissetmelerini sağlayacaksınız

İnsanların sattığınız ürün veya hizmeti aldıklarında diğer insanlardan bir tık üstte olduklarını hissetmelerini sağlamalısınız… Bu sayede insanlığın en ilkel duydularından birisi olan üstünlük mücadelesini lehinize kullanmış olursunuz. Mesela kumarhaneler bu türden mekanlardır. Hayatın bir çeşit kumara benzediğini söyleyen birçok ünlü yazarın bu görüşüne ben de katılmaktayım. İnsanların akıllarında kumarhanelerde hep “en üstünü olmak için daha fazlasını elde etmeliyim” dürtüsü vardır. Bu dürtü bir tür saplantı haline geldiğinde bunun adı “kumar bağımlılığı” oluyor.

Modern ekonomik düzen bu alt başlıkta belirttiğim dürtüyü çok iyi kullanır. Ancak aradaki fark bu istismarcılardan birisi yeraltından işlerini yürütür zira henüz yerüstündeki küresel abileri kadar başarılı ve işi kılıfına uydurmuş değildir. İşi en basitine indirgediği için meşru ve yasal olabilecek kadar yeterince kişiyi istismar edemediği için çoğu yerde yasadışı olarak yeraltında kalacaktırda… Dediğim gibi henüz takım elbiseli abileri kadar başarılı birer manipulatör değillerdir…

Geçenlerde sosyal medyayı sallayan Adanalı dolandırıcı aklıma geldi; adam tutuklanırken çekiliyor ve de kameramanın “neden yaptınız” tarzı sorularına çok komik yanıtlar veriyordu. “Yaptım çünkü paraya ihtiyacım vardı, çok param vardı ve hala ihtiyacım var, elimden gelse yine yaparım, çıkar çıkmaz yine dolandıracağım, hepinizi dolandırmak istiyorum, hatta şu an fırsatım olsa seni bile dolandırırım, YAZ!!, çek çek bunu da çek!!” Ehehehe:))

İşte o adamın iq seviyesini 120 yaptık mı, bir de eq adı verilen duygusal zekasını biraz artırdık mı ve de iyi bir tahsil ile sağlam bir aile sermayesi bir araya geldiğinde ortaya bilin bakalım ne tip adamlardan çıkıyor?

Ortaya parlak fikirler admini çıkacak değil, tabiki de o ister istemez hizmet ettiğimiz acımasız sermayedarlar çıkıyor…

6) Krizlerden faydalanmayı bileceksiniz

“Kaostan doğan düzen” diye tercüme edebileceğimiz “Ordo Ab Chao” deyimi latince kökenli bir cümle olup dünyadani basılı Amerikan Dolarlarının üzerinde yer alır. Amerikan doları kağıtların üzerinde bile yer alan bu sözcük başlıkta belirttiğim “az çalışıp bolca dolar kazanmak” ile ilgili sırlar vermektedir. Zira dünyanın en köklü şirketlerinin temellerine ve kuruluş dönemlerine baktığımızda birçoklarının “savaşlar, kıtlıklar, salgınlar, isyanlar, salgınlar” dönemlerine denk geldiklerini görebilirsiniz.

Şirket içindeki veya ekonomideki her kriz beraberinde bir fırsat doğurur. Bu krizleri lehinize çevirmek size nakit olarak dönecektir.

Bu durum birçok kişiye ilginç gelse de aslında şaşılacak bir şey yoktur. Zira her kaos içinde büyük maddi fırsatlar barındırır. Bu fırsatları çıkar amaçlı kullanmak her ne kadar etik olmasa da bu durum gerçek hayatta, pratikte çokca uygulanmaktadır… Bu durum gayet ahlaksızca ve adice ancak oklarınızı bana değil vahşi kapitalizme yöneltin.

7) İnsanları yönetmeyi ve organize etmeyi bilmelisiniz

Birçok patronun yaptığı gibi “kurumsallaşma” ve “managing people” olayından çakmalısınız. Yani kabaca insanları çıkarlarınız için kullanmayı iyi bilmelisiniz. Bunu öyle ustalıkla  yapmalısınız ki, emrinizde çalışan kişiler sizin şirketinizde isteyerek ve kendi rızaylarıyla çalışmalılar. Hatta ve hatta öyle bir düzenek kurmalısınız ki; insanlar sizin şirketinizde işe girebilmek için birbirleriyle kıyasıya yarışsınlar…

40 tane ameleyi yönetebilen bir kalfacı başı ile 10 000 tane okumuş beyaz yakalıyı yönetebilen CEO’yu aynı kefeye koyamasak da ikisinin yaptığı şeyler birbirine çok benzemektedir. 1. Verdiğim daha basit örnekten yola çıkarak genele dair çıkarımlar yapabilir ve de binlerce kişiyi hiç zorlanmadan yönetme hususunda zorluk yaşamazsınız. Ayrıca çağın nimetlerinden de faydalanmak sizin elinizde, teknoloji birçok şeyi olduğu gibi iletişimi de kolaylaştırdı. Mesela, bugün 50 kişiyle herbiri farklı yerde olsalar da aynı anda anlık mesajlaşma olanağına sahibiz.

8) Doğru kişilerle doğru ilişkiler kurmalısınız

İyi bağlantılara sahip insanlar iyi iş ortakları ve de çözüm ortakları edinebilir. Bu sayede de ticari alanda işlerini ne bürokratik engel ne de maddi engel tanımadan yapabilirler. Bu iyi ilişkileri elde etmenin yolu da “çıkar için dostluk ve de arkadaşlık edinmeden geçiyor”. Evet, bu yaznının başından beri olduğu gibi bu da etik bir şey olmasa da gerçek hayatta işlerin bu şekilde döndüğünden bahisle okuyucularımıza “az çalışıp çok para kazanma konusunda acı gerçekler” anlatma sözümüz olduğu için buna yer vermek istedik.

Yalaka olacaksınız, bol bol siyasetçi, iş adamı, büyük inşaatçı, armatör… Kim varsa büyük onun peşinden koşacaksınız. Yemeklere, davetlere, balolara gidip onlarla gerekirse boğaza nazır rakı içeceksiniz. Yalakalık yapmak adına hiç de komik olmayan esprilerine güleceksiniz. Numaradan nazik, kibar ve de farklı biri olduğunuz imajı çizeceksiniz.

Bu sayede ticari alanda hem bürokratik hem de maddi anlamda rahat olabileceksiniz. Rakiplerinizin belediye ile arası kötü olduğu için halledemediği arsa işini siz 2 dakkada halledebileceksiniz. Rakibinizin alabilmesi imkansız olan düşük fazili büyük kredi sözleşmesini siz saniyesinde kapacaksınız. Teşvik ve hibeler esasında sadece sizin gibi yalakalara pisliklere çalışacak…

————————————-

9. maddeyi falan yazmıyorum ve burada maddeleri bitiriyorum. Daha fazla dayanamayacağım. Sistem rezalet derecede kokuşmuş, torpil ve iltizam almış başını yürümüş, pislik din tüccarları her yeri ele geçirmiş… Umarım toplum olarak silkelenip bu sistemi olabilecek en az adilik ve pislik kat sayısınına sahip hale getirebiliriz.

Siz değerli okurlarıma son bir kelam etmek istiyorum. Az çalışıp bolca para kazanmak konusunda son derece iyi gözlem yapmış, tecrübeli bir dostunuz olarak size tavsiyem: Tüm bu yukarıdaki ahlaksızlıkları teker teker yapmamanız ya da yapmanız falan değil. Her koyun kendi bacağından asılır. Zaten size yapma desem de nafile, hırsızlık yapacak adamlar bellidir, yapmayacaklarda bellidir.

Dileğimiz odur ki kimseler kötülüğe ve suça yönelmez. Zira dediğim gibi kolay gelen kolay gider!

Neyse tavsiyem şudur: “Olur da bir şekilde az çalışıp çokça para kazanırsanız, evlatlarınızı iyi eğitmeyi ihmal etmeyin; zira aksi takdirde o hızlıca kazandığınız paralar bir o kadar da hızlıca elinizden en geç 2-3 kuşak içinde %90 ihtimalle tamamen gidecektir. Olur da evlatlarınız iyi eğitirseniz o az çalışarak çokca kazandığınız paralar sizin gibi işe yaramazlar yerine topluma ve kendine faydalı bireylerin eline geçer ve de ebediyen sürecek bir zenginlik sürersiniz…

Sonuç itibariyle bir laf vardır haydan gelen huya gider diye, gavur dostlarımızın “easy come easy go” deyiminin türkçe karşılığıdur bu atasözü. Ben de kesinlikle bu söze inanırım, size son olarak bu tavsiyeyi veriyorsam da vardır bir bildiğim, yüzlerce makale yazmış bu deli manyak dostunuza güvenin ve de ilimin, bilimin, gerçek eğitimin yolundan şaşmayın. Yazıyı daha fazla uzatmak istemiyorum. Haydin bol şanslar görüşmek üzere…

Not: lütfen yazıdaki ironileri yanlış anlayıp da aman suç falan işlemeyiniz!!

Saygılarımla
Parlakfikirler Admini

“Az Çalışıp Çok Para Kazanma Rehberi- acı gerçekler içerir” üzerine bir yorum

  1. Bu mükemmel yazı ile bize katkıda bulunduğunuz için ve de çoğu kişinin dile getirmeye dahi cesaret edemediği şeyleri ortaya serdiğiniz için size ne kadar teşekkür etsem az.

    Umarım hep böyle faydalı, bol acı gerçekli makaleler yazmaya devam edersiniz.

    Yanıtla

Yorum yapın