Baskıcı Ortamlar Neden Uzun Vadede Ekonomiye Zararlıdır?

Merhaba sevgili parlak fikirler okurları. Bu yazımızda baskıcı ortamların ekonomiye hangi açılardan zarar verdiğini konuşacağız uzun uzadıya.

Bilindiği üzere bir süredir ülkemiz zor zamanlardan geçiyor. Hem baskıcı ortamlar birbirine ardında zincirleme geliyor, hem de ekonomik anlamda çalkantılı bir dönemden geçtiğimize dair işaretler ve izler artıyor.

Örneğin son gelen haberlere göre altın piyasasını canlandırmak için yeni bir olay geliştirildi. Artık ikinci el altın diye bir olay var. Bir taraf eski altınını kendi çıkarına göre kuyumcuya satıyor. Kuyumcu da başka işlemlerden geçirerek onu birinci ele çeviriyor. Ve bunu birinci el altın satın almak isteyenlere satıyorlar. Yani söz konusu baskıcı ortamın karanlık izlerinden bir şekilde sıyrılmak için sektör kendi kendini hareketlendirici işlere imza atıyor.

Altın sektöründeki durgunluk da böyle yapay ama işe yarayan müdahalelerle hareketlendirildi. Türkiye’deki insanların en büyük özelliği belki de bu yaratıcılıklarıdır. Yani ülkemiz, kurulduğu günden bu yana her zaman çeşitli sıkıntılardan geçmiş, badireleri atlatmış çetin ceviz diye nitelendirebileceğimiz ölçüde bir ülke. Bizce bir ülkenin güçlü olması ekonomisinin istikranına ya da ordusuna ya da sağlık hizmetlerine bağlı değildir.

Bir ülkeyi asıl güçlü kılan yegane özellik, zor zamanlarda köşeye sinmek yerine gerçekten dünyayı bile şaşırtan akılcıl çözümlerle sektörlerde yeniden hareketlen yaratan, biz bitti demeden bitmez diyen bir insan kitlesine sahip olmasıdır. Türkiye, onca içeride ve dışarıda düşmanı olmasına rağmen hala ayaktaysa bunun sebebi her zaman yaratıcı olmasındandır.

Yani konumuzun başlığına bakarak asla umutsuzluğa kapılmayın. Baskıcı ortamlar neden uzun vadede ekonomiye zararlıdır sorusuna cevap vermek üzereyiz. Ancak bizim ülkemizde ya da genel manasıyla bir ülkede baskıcı ortamlar nelerdir? Hangi durumlarda bir ortam baskıcı olarak tanımlanır ve onlardan nasıl uzaklaşılabilir gibi soruların cevaplarını vereceğiz.

Terörün Geliştirdiği, Büyüttüğü İş Fikirleri baskıcı ortamlardan en büyüğü terör. Ancak terör bile ne kadar yıkıcı etkilerde olsa bile bazı iş fikirlerine gebedir. Yani kıyamet kopana kadar insan en büyük olumsuzluktan bile iş fikri çıkarmaya devam edecek gibi görünüyor. Sonuç ne olursa olsun, insan bir şekilde para kazanmak, ailesine ve kendisine bakmak, hayatta kalmaya devam etmek zorundadır. Bu insanın en eski içgüdülerinden biridir.

O nedenle kimse terörün ve benzeri yıkımların ardından neden iş konuşuyor, neden iş planlıyorsunuz gibi ahlaki bir soru soramaz size. Sorarsa ona vereceğimiz cevap şu olmalıdır. Asıl ahlaksızlık, yenilgiyi kabul edip belli bir boş vermişlikle kendi kendini tembel ve işe yaramaz kılmaktır. Çalışmak, üretmek ve kazanmaya devam etmek gayet de insani birer unsurdur.

Grafikler aşağı gösterdiğinde insan baskıcı ortama girdi demektir.

Baskıcı Ortamlar Nelerdir? 

1- Terör: 

Az önce de yukarıda bahsettiğimiz gibi terör en büyük baskıcı ortamdır. İnsanlar ev almaktan vazgeçer, alışveriş yapmaktan imtina eder. Adeta kara kıştır, terör. Dışarı çıkmak isteyen bir insan bile, kapısına kadar kar dolu olduğu için evinden ayrılamaz. İnsanların elleri ceplerinden önce kendi öz güvenlik duygularına ve kaygılarına uzanır. Bu nedenle de en birinci, en acil ihtiyaçlar gündemdedir.

Terör demek, savaş demektir çünkü. Bir yerlerde bombalar patlıyorsa, bir yerlerde canlı bomba tehlikesi ve paniği varsa, kimse kimseye bir şey satamaz. Satmaya çalışanların hali de ortada.

Yapılan bir araştırmaya göre kaotik ortamlar, insanların para saklama güdülerini de artırıyor. Ortamın baskıcı olması, baskının mali açıdan da bir sakınma, bir gizleme ihtiyacı olarak nüfuz etmesine neden oluyor. Terörün yarattığı maddi etkilerden kurtulmanın uzun vadede tek yolu, terörün bitirilmesi ve yeniden barılçıl, huzurlu bir atmosferin ülkeye egemen olmasıdır.

 

2- Siyasi Kriz 

Malum ülkemizde son bir haftadır Başkanlık sistemi tartışılıyor. Başkanlık sistemi ve benzeri detaylı siyasi olaylar, ülke gündemini meşgul ettiği kadar ekonomisini de darmadağın ediyor. Piyasa dediğimiz somut alan, aslında birçok şeyden dolaylı ya da doğrudan etkilenen hassas bir yapıya sahiptir. Ülkenin siyasi arenanasındaki kaos ve o kaosun getirdiği huzursuzluk, piyasaları hem dolar bazında hem de alım gücü derecesinde etkilemiş bulunuyor.

Çünkü piyasanın ve ekonominin en büyük düşmanı, sanıyoruz ki belirsizliktir. İnsanlar bir şey almadan önce şu bir geçsin, şunu bir bekleyelim, şu seçimler bir sonuçlansın diyerek alınacak büyük ve pahalı şeyleri, hep sonraya ertelerler. Yani alacakları şeyleri (harcayacakları parayı) geçiştirir ve ertelerler.

Aslında uzun vadede ekonominin bozuk gitmesinin sebebi parasızlık değil var olan paranın bir türlü sisteme akıtılamamasıdır. Sirkülasyon sağlanmaz ve ekonomi geniş bir arka plan neticesinde adeta donar.

Ekonomik Krize Bazen Sevinmek Gerekiyor adlı makalemiz de meselelere bambaşka bakmamızı sağlayacak bir yazı niteliğinde. Ekonomik krize bazen sevinmek gerekir sevgili parlak fikirler okurları. Çünkü ekonomik krizin ardından tam bir değişim ve yenilenmeye meydana gelir. Uzun zaman donakalan şey belli bir noktadan sonra sıvılaşacaktır. Likit haldeki her şey de akıp gidecek ve ekonomi yeni kaynaklar bulacaktır hareket etmek için.

Baskıcı ortamlardan uzak durmak adına hesap kitap yazan insan.

Baskıcı Ortamlardan Uzak Durmak İçin 

Ülkenin yeniden huzurlu bir hale getirilmesi gerekiyor. İnsanlar gerçekten paranoyak olmuş durumda. Kaygı, endişe nöbetleri her gün ekranlarda gördüğümüz cinnet haberlerini besliyor. İş bununla kalsa iyi.

Ekonomi denilen hassas terazi her olayın patlak verişinden sonra biraz daha sallanıp üstündeki ağırlıkları insanların üstüne atıyor. Yani bir bakıma diyebiliriz ki soyut bir kavram olarak ekonominin yapması gereken şeyleri, yetkililer yapmadığı için olan yine millete oluyor.

Ve belki de en büyük baskı ortamı fazlasıyla zengin insanların varlığının tek el bünyesinde toplanmasıdır. Bu, şu demektir. İnsanlar, gelir dağılımının adaletsizliği karşısında hem maddi hem manevi açıdan son derece kötü etkileniyor. Alım gücü dediğimiz şey giderek zayıflayıp hastalanıyor. Bugün izlediğimiz bir haberde, insanlar 30 liralık yevmiye için hayatlarını tehlikeye atıyor. Üç kişi bir çatının üstünde birikmiş kar kürelerini çatının üstünde hayatlarını tehlikeye atarak aşağıya kürekle sallıyorlar. Kendilerini de bellerinden bacalara bağlamışlar. O şekilde çalışıyorlar.

İşte bu, ekonominin ne kadar kötüye gittiğinin bir göstergesidir. En azından belli başlı yerlerde, belli başlı kişiler için.

Ekonominin iyiye gitmesi, insanların üç kuruş para kazanmak için kendilerini ve hayatlarını tehlikeye atmamasıyla başlayacaktır. Size somut kanıtlar ve belgelerle konuşuyoruz. Bir kişi bile böylesi bir işte çalışıyorsa, önümüzdeki örnek bu kadar karanlık ve gerçekken, değiştirilmesi gereken çok şey olduğunu görüyor ve biliyoruz.

Ama maalesef ki baskıcı ortamlar birkaç kişinin farkındalığı ve çabasıyla düzelecek gibi. 80 milyonluk bir nüfusa sahip koca bir ülkeden bahsediyoruz. Öyleyse birçok parametre değiştirilmeli, yerine yeni dinamikler ve işe yarar çözümler konulmalıdır.

Ülke Savaş Alanına Dönse Bile İş Yapacak Sektörler adlı makalemiz de son kurtarıcı koz olarak şu kenarda köşede kalsın. Ülkemiz bir gün savaş alanına dönse bile, bir an bile olsun umutsuzluğa kapılmamalı ve her an hem bireysel hem kollektif olarak çalışmaya, üretmeye devam etmek zorundayız.

Baskıcı ortamlardan uzak durmanın ve en azından kendi ekonomimizi canlı kılmak adına, o baskının omuzlarında hissedişini en aza çekmeli ve önümüze, geleceğe bakmaya devam etmeliyiz.

Yorum yapın