Bir Cemaat Kurup Devleti İstismar Etmeden Ekonomik Birliktelik Kurmak

Merhaba Parlak Fikirler okurları. Hepinizin bildiği üzere, bir konuya, kompozisyona ya da hikayeye başlık atarken kelimeleri ekonomik kullanmamamız gerekiyor. Mümkün olduğunca az kelime ile en isabetli ifadeyi seçip konuyu da özetleyecek bir başlık bulup kullanmak… Bu yazımızın başlığında ”devleti istismar etmeden” dediysek bu işin bir yönü. Ama aynı zamanda en kuvvetli yönü. Zira devleti istismar etmeyi başaran bir cemaat, artık teşkilat, suç örgütü haline gelmiş demektir.

İstismar edilen şayet din ve dindarlar ise onların onların manevi duygularını sömürmekle başlarlar işe. Ahiret korkularını, din konusundaki öğrenilmiş cehaletlerini. Daha sonra da bankadaki hesaplarını, zor günler için yastık altında sakladıkları parayı vs. Eğer toplum sömürülecek ve istismar edilecekse bunu medya aygıtları vasıtasıyla, organize edilmiş toplantılarda sağlarlar. Ancak devleti istismar etme evresi, her zaman son evreyi oluşturur. Zira tarihte birçok örneği de bize gösterdi ki, ekonomiyi iyileştirmek, açlık sınırının altında yaşayan insanlara yardım etmek maksadıyla yola çıkanların çoğu, durumu daha da kötüleştirip kaçıp gittiler.

Özellikle Orta Çağdan itibaren engizisyon ile başlayan karanlık çağa, dinin yaşanması, ekonomik bir birliktelik için çatı oluşturması ihtimalini ortadan kaldırdı. Kuran ”Hak geldi, Batıl zail oldu” derken, birçok simsar, dini iktisadi emellerine ve hırslarına alet ederek yepyeni batıl çeşitlerinin türemesine neden oldu. Şimdi öncelikle cemaat – ekonomi – devlet üçgenine tarihteki en vurucu örneklerle keskin bir bakış atalım. Sonra ”tarih tekerrür eder mi’‘ ve ”tarih tekerrür etmeli mi” sorularına yanıt arayacağız.

Tarihte Cemaat- Devlet – Ekonomi 

Geçmişte de günümüzde de dini duyguları ve kardeşliği ön plana çıkararak, tamamen iyi niyetle oluşturulmuş cemaat ya da cemiyetler olmadı değil. Ancak bu oluşumlar ya çok sessiz ve derinden hareket edip, yardımların yerine ulaşmasını sağladı ya da sayıları o kadar azdı ki hep kötü ve aşırı örneklerin arasında kaybolup gittiler.

Cemaat ve türevi oluşumların (din temelli, dini merkeze alan ya da bir koz ve hile aracı olarak öne süren) ekonomiye doğrudan etkileri Orta Çağ’a kadar uzanıyor. Devletten bile daha güçlü olan Kilise, yüzyıllar boyunca ‘seçkin sınıfın en üst modeli‘ olmuş, fakirlikten, vebadan biner biner ölmekte olan insanlara sabırlı olmalarını ve azla yetinmeyi bilmeleri gerektiğini bildiriyordu. Ancak aynı kilise, beş – altı katlı şatolarda et ve şarapla besleniyor, şömine ateşinin başında halka tavsiye ettiklerinin tam zıddı bir hayat yaşıyordu.

Yeni Çağa geldiğimizde kilise eski gücünü yitirdi. Papa, önce bir mektup kaleme alarak, kilise için ekonominin kötüye gittiğini ve acil yardıma ihtiyaç duyduklarını ifade etti. Avrupa’nın dört bir yanından yardım gelse de yardım yeterli değildi. Daha sonra tarihe bir utanç, ibret ve ironi damgası olarak geçecek hadiseler peş peşe yaşanmaya başladı. Kilise ortak bir kararla ”endüljans” denen olayı başlattı. Günümüzde gerçekleşse ”kampanya” diyebileceğimiz üstüne de ”şok şok şok” diye bağıracağımız bir olaydı bu. Kilise ”endüljans” adını verdikleri belgeleri para karşılığı dindar Hristiyanlara satmaya başladı. Peki o belge neyin belgesiydi? Hemen söyleyelim. Cennetten arsa belgesi.

Şu İş İlgini Çekebilir:  Süpermarket Açma İşi Nasıl? Devlerle Rekabet Saçmalık Mı?

Evet, kilise kötü giden ekonomiye dikkat çekmiş, umduğu yardımı alamayınca, Papa aracılığıyla cennetten arsa satmaya başlamıştı. Bu yıllar boyunca sürdü, insanlar kiliselerin kapılarını aşındırıp uygun bir fiyata cennetten arsalarını satın almış oldular.

Tarihteki bu örneği vermemizin sebebi, söz konusu dini duygular ve ekonomik ihtiyaçlar olduğunca çatışmanın kaçınılmaz olduğunu göstermek. Zira din gibi tamamen içsel ve kutsal bir evren, paranın o kirli, somut ve tamamen maddesel dünyası ile karşılaştığında çoğu zaman işler umduğu gibi gitmiyor.

Sonuçta kötü niyetli insanlar yüzünden iyi niyetli insanların da adı karalanıyor. Gerçekten birilerine yardım etmek için cemaat oluşturan, ekonomik birlikler kurmak isteyen kişiler, büyük bir toplumsal ön yargı ile potansiyel dolandırıcı damgası yiyorlar.

Yeni Dünya Düzeninde Çeşitli İdeolojiler Etrafında Birleşen Cemaatler Neden Etkili? 

Cemaatlerin yeni dünya düzenindeki etkisi coğrafya ve toplumlara göre değişiyor. Örneğin Danimarka ya da Belçika gibi ateist nüfusun giderek arttığı ülkelerde, tamamen sekülerleşme söz konusu. Sadece bu dünyaya odaklanarak yaşamak, metafizikten sıyrılıp anın tadını çıkarmak adına rasyonel ve materyalist olan her şeye bel bağlayan insanların sayısı da her geçen gün artıyor. Ancak İngiltere, İrlanda, İspanya gibi dindar kesimin yoğunlukta olduğu ülkelerde durum hiç de öyle değil.

Çeşitli ideolojiler etrafında birleşip hem ekonomiye hem de sosyal yaşama yön veren cemaatlerin başında Protestanlar geliyor. Protestanlar din ile ekonomiyi bir arada yaşayan ve çeşitli fikirlerle her iki alanda da teoriler üreten bir mezhep. Her mezhebin de bir cemaati olduğuna göre, günümüze baktığımızda en etkili cemaatin onlarda olduğunu görüyoruz. Protestanlara göre insanlar seçilmişler ve lanetlenmişler olarak ikiye ayrılıyor. İnsanın mesleği, sosyal konumu ve kazanacağı para ise öncesinden belirlenmiş, yazılmış durumda.

Yani Protestan ahlakı, insanlara isyan etmeyin, kaderinize razı olun diyor. Daha güncel ifadelerle söyleyecek olursak, zam istemeyin, ayda iki hafta bile tatil yapmasanız da şükredin, haftanın altı günü günde 12 saat çalışın, size verilene razı olun diyor. Max Webber adlı Alman düşünürün Kapitalizmin Ruhu ve Protestan Ahlakı adlı kitabında deşifre ettiği üzere, dini olguları kullanarak istismara yol açan bu tarz cemaatler, sistemin ekmeğine yağ sürmeye devam ederken, ”altta kalanın canı çıksın” oyununun küresel pazarda oynanmaya devam etmesini sağlıyor. Hem de dolaylı değil doğrudan.

Cemaatlerin etkin gücü, sadece başlarındaki adamların iyi birer vaiz ve hatip olması değil. Günümüzde birçok medya kuruluşu, birçok finans kaynağı bu cemaatler için ya da bu cemaatlerle birlikte, fakat birçoğu halkın zararına ve kaymak tabakanın çıkarına çalışmaya devam ediyor.

Ekonomik Sistemde Cemaatlerin Yeri 

Ekonomik sistemde cemaatlerin yeri ne cennetten arsa satacak kadar aciz ne de insanların sömürülmesini içten içe destekleyecek kadar iktidar temelli olmalı. Cemaatlerin asli görevi, asıl dünyanın ahiret olduğunu hatırlatmak, dünyada olup biten her şeyin paylaşılması gerektiğini vurgulamaktır. Eğer ahiret ve paylaşım vurgusu yapmazlarsa sıradan kanaat önderlerinden hiç bir farkları kalmaz. Ayrıca cemaatler kutuplaştırıcı değil birleştirici, ayırıcı değil bütünleştirici olmalı.Bunu yaparken de ekonomik sistemde belli başlı reformların gerçekleşmesini sağlayacak kadar etkin olmalılar.

Her Tür Cemaat Neden Devletten Uzak Durmalı? 

Cemaat devlet ilişkisi – deyim yerindeyse- mesafeli olmalı. Çünkü bir taraf yönetimi temsil ederken, bir taraf dini, uhreviyatı temsil ediyor. Bu temsillerin karşılaşması, yani çarpışması ise her zaman olmasa bile çoğu zaman arka bahçesinde kirli oyunların oynandığı bir rant ilişkisine dönüşüyor. Tarih tekerrür eder mi? Eder. Tarih tekerrür etmeli mi? Hayır. Öyleyse her tür cemaat devletten uzak durduğu kadar ihtiyaç sahiplerine yakın olmalı, kurulacak ekonomik birliktelikler, elinde ekmekle bekleyenlere kaymak yetiştirmek için değil, ekmeği olmayanlara ekmek vermek için kurulmalı.

Yorum yapın