Bir işi az ama öz, derinlemesine bilmek, her şeyden evvel yeteri kadar bilmek demektir. Yani o bilgiyi işinde ve kişisel yaşamında ilmik ilmik kullanmak demektir. Bilgi, kullanıldığında ancak bir işe yarar bir hale gelir. Bunun dışında ham bilgiler, teorik bilgiler bu çağda hiç iş görür gibi değil. Neden derseniz? Önceden kitapların tek tük basıldığı, ansiklopedilerden bilgi alınmak için kütüphanelere üye olunduğu bir dönemde insanlar daha kültürlüydü de ondan. Şimdi ise internet önümüzde olsak bile, tüm dünyanın tüm dünyevi bilgileri bize bir tık kadar yakın olsa bile, biz selfie çekmekle, stalk yapmakla, ülke gündemine pek şairane durumlar paylaşarak sömürüyoruz interneti.
Artık çok daha cahiliz. Bunu sokak röportajlarından bile anlıyoruz. Askerde tanıştığım bir öğretmen arkadaş ile edebiyat konuşmaya çalışırken Dostoyevski’nin bir kitabından bahsetmiştim. Kitabından haberi yoktu. Olabilir elbet. Ama daha vahim olan şu idi. Rus muydu o yazar? Evet bunu sormuştu. Ve bu arkadaş öğretmendi.
Artık zaten bilgiyi derinlemesine almanın, bir fikir ya da proje üzerinde yıllarca düşünmek ve üretim yapmak suretiyle uzmanlaşma devri bitti. Kimsenin vakti yok öyle derinlemesine işleri anlamaya, öğrenmeye, sosyal ve iş hayatında uygulamaya. Öyleyse şimdi size bilgiyi az ama öz almanın ve onu uygulamanın yararlarını sıralayalım. Bu cahillikler çağında buna bilgi çağı diyen iki yüzlülerin ortasında durup gerçek olanı size aksettirmeye elimizden geldiğince devam edelim.
Bilgiye Erişim Neden Ücretsiz ve Özgür Olmalıdır? adlı makalemiz de bilginin kökenine iniyor. Bilgiye erişim neden ücretsiz ve özgür olmalıdır? Bize sunulan bilgiler sahte ya da yanlış olabilir mi? Biz insanlık olarak yanlış yönlendiriliyor olabilir miyiz? Bunca bilgi birikimine ve sunumuna rağmen neden cahillik çoğalıyor? Tüm bu soruların yanıtlarını bulacağınız içten yazımız parlak fikirler farkıyla sadece burada.
Bilgi kirliliğinde yaşıyoruz. Bilgi çöplük ve mezbele oldu ama mis gibi kokuyor. Bu nedenle herkes çöplüğün başında toplanmış, biraz da bana bilgi verin diyor. Herkes bir şeyler biliyor. İki zıt düşünen taraftan asla hiçbir taraf ”ben yanlış biliyormuşum, kusura bakmayın, herkesten özür diliyorum” demiyor, diyemiyor. Çünkü bilginin içinde alçakgönüllüğün kırıntısı bile kalmadı artık. Sabır, alçakgönüllü olmak gibi şeyler erdem literatüründen çıkarıldı artık. Yarışmalarda bilgilerimiz, genel kültürümüz, yeteneklerimiz ölçülüyor. Ve tüm bu gürültünün arkasına dünya hiçbir şey düzgün gitmemeye devam ediyor. Nasıl olacak bu işler?
ALT BAŞLIKLAR (istediğinize tıklayıp ışınlanabilirsiniz) :
Bir İşi Az Ama Öz, Derinlemesine Bilmenin Faydaları
- İşinizi bilerek yaptığınız takdirde riski sıfır derecesine indirgersiniz. Çünkü bilmek, aynı zamanda ön görmek demektir. Çeşitli açılardan temkinli ve özenli davranmak demektir aynı zamanda. Bu da birçok açıdan avantaj ve yarar sağlar size.
- Size açık açık bir şey söyleyeyim. İş piyasasında herkes bildiğini okuyor ama yanlış bildiğini. Bu da heyecan ve hırsla yapılması demek işlerin. Heyecan ve hırs ise azimli ama beceriksiz forvet demektir. Koşturur durur. Ama yerini yönünü bilemez. Sizden sürekli top ister lakin çektiği şutlar taca kadar çıkar. Hal böyle olunca da bilginin karşısında heyecan ve hırs her zaman için kaybetmeye mahkum iki unsur olarak belirir.
- Bilgi, her zaman için kazandırır. Çünkü bilgi, güçtür. Sektöre ve işinize dair kimsenin bilmediği bilgilere sahip olmak ve erken davranıp o bilgiler ışığı altında üretime geçmek her zaman için sizi kazandırıp başkalarının kaybetmesine yol açacaktır. Veresiye satan peşin satan resmindeki ayrım gibi, bilerek iş yapan ve bilmeyerek iş yapan olarak ikiye ayrılır sektör. Bunu da bilin. 😉
Fazla bilmek, delirtir derler. Fazla düşünme delirirsin derler. Bundandır ki akıl hastanelerinin önünde her daim düşünen adam heykeli vardır. Bilmek ama neyi? Haddini bilmek en önce. Bu sayede düşman kazanmaz, rakiplerini küstürmez ve sektörde altın bir yıldız gibi parlarsanız. Sonra kendini bilmek. Seni neyin kızdırdığını ve neyin sakinleştirdiğini bilmek. Nerede ne söyleyeceğini bilmek. Böylelikle en hassas, en stratejik iş toplantılarında bile iş bitirici özelliğinizle konuşur ve işi bağlarsınız. Karşı tarafın değerini ve önemi kavramak ve ona göre davranmak da başarıya giden yolda en önemli değerlerden biridir.
Çok Gezen Mi Bilir Çok Okuyan Mı?
İşiniz için attık bu başlığı. Şimdi bu sorunun cevabı her zaman için işin ve karakterin ne olduğuna bağlıdır. Kimisinin görsel hafızası geniştir, görerek öğrenir. Kitap okumaktan çok film izleyerek geliştirir kültürünü. Kimisi ise sözel olarak bilmeye, öğrenmeye açıktır.
Bir de işinizin ne olduğu çok önemli bir ayrıntı burada. Bir turizmci hep gezmek zorunda mesela. Kim nerede ne yapıyor, otelcilik alanında ne gibi değişimler var, bunu kitapçıdan roman alarak sağlayamaz değil mi? Ama işi sanat olan biri de okuyarak öğrenir. Ya da teknik işlerde de mühendislik işlerinde de bilim okumak, bilim üretmek için ilk adımdır.
Bu popüler soruyu işe uygulayarak sorduk. Siz de işinizle ilgili az ama öz ve derinlemesine bilgilere sahip olup öyle ilerlemek istiyorsanız çok gezerek mi çok okuyarak mı öğreneceğinizi öğrenin ve bilinçli bir şekilde bilmeye başlayın.
Artık o kadar akıllıyız ki her yerde bulabileceğimiz aptallık testleri var. Birileri bu testleri yaparak sizin dahi mi yoksa cahilin teki mi olduğunuza karar veriyor. Ama kimse çıkıp da sen benim aklımı test edecek kadar akıllı mısın bu sorular neye göre kime göre diyemiyor. Aptallık çağında, bilgi çağına geçmek istiyorsanız lütfen bu tarz aptallık testlerinden uzak durun. Bu tür testler kapı kapı dolaşıp elma satıyorum diyerek armut satmaya çalışan sahtekar bezirganlara benziyor.
Bilmemek Ayıp Değil Bilmiyormuş Gibi Yapmak Ayıp
Yeni çağın en büyük sorunu bu işte. Muhtemelen sizin sektörünüzde vardır böyle tipler. Türkçe’de böyle tipler için harika bir kelime var. ”Bilmiş.” Ya da kimi durumlarda ”fazla bilmiş.” Fazla bilmiş demek hiçbir şey bilmeyen demekle aynı kapıya çıkıyor. Çünkü fazlanın zararını bilmeden bilmek, en büyük hiçliği dayatıyor insan zihnine. Bu da kendi aptallıklarını, sizin sözde aptallıklarınızla bastırmaya çalışan insanların çoğalmasına neden oluyor.
Artık herkes fazla bilmiş. Herkes bildiğini okuyor ve ne kadar çok biliyor. Bu tür tuzaklar ise insanın en sonunda mutsuz bir çukura ve modern sıkıntılara düşmesine neden oluyor. Bilmek ama onu kullanamamak en büyük azaplardan biri.
Bize bilmişlik taslayan insanlar dışarıdan böyle göründüklerini bilseler de hala aynı şekilde davranırlar mı? Kim bilir belki bu yazımızdan sonra insanlar merhamet, nezaket ve bilgiyi herkesin yararına kullanmak gibi insani erdemlerin yeniden farkına varır ve dünya biraz daha az kirli biraz daha dayanışma ruhu içerisinde dönmeye başlar.
Bilmek: Hem Öğretim Hem Eğitim İşidir
Son olarak bunu eklemek istiyoruz. Oturmasını kalkmasını bilmek, büyüklerine karşı saygılı ve itibar verici davranmak… Bunları bilmeden mühendis olsanız da doktor olsanız da hiçbir yapıyı tam kuramamış, hiçbir sağlığı tam sağlamamışsınız demektir.
Az ama öz bilmek. Belki bu yazıdaki anahtar kelime özdür. Siz ne dersiniz?