Bol Dedikodulu, Kavgalı, Tartışmalı Bir Tv. Programı Yapıp Yayımlamak

Çinliler, hasım oldukları kişilere ”tuhaf zamanlarda yaşarsın umarım” diye beddua edermiş. Tuhaflık, burada çoğunluk tarafından kabul görmüş, iyilik, saflık, duruluk, huzur gibi kavramların ters yüz edilmesini de kapsıyor olmalı. Zira artık öyle bir zamana geldik ki, huzur canımızı sıkmaktan başka bir işe yaramıyor. Asıl eğlence kavgada, tartışmada! Bir zamanlar çocukların oyunlarında kullandığı şamata kelimesi, artık büyüklerin (sadece yaşça büyüklerin) polemiklerinde, tartışmalarında kullanılıyor.

Dün gece tanıklık ettiği bir kavgayı anlatan genç ”amma şamata koptu” şeklinde bir ifade kullanabiliyor. Bunları kınamak için değil durum tespiti yapmak için yazıyoruz. Çünkü ne biz birilerini kınayacak bir konumdayız, ne de başkaları kınanacak durumda değil. Ama şaşılacak durumda.Hem de çok. Bu şaşkınlıklar ortasında size şaşırmak dışında, merakla okuyacağınız bir program teklifimiz olacak. Bol dedikodulu, kavgalı, tartışmalı bir program! Ya da tam tersi. Önce başlangıç yemeği olarak dedikodu, sonra ara sıcakta tartışma ve en sonunda ana yemek: Kavga!

Neden Bu Tarz Konseptler Tutuyor? 

Önce dedikodudan başlayalım. Televizyonda dedikoduya bağımlılığımız aslında magazin programları ile başladı. Zaten magazin dediğimiz ünlüler geçiyi de görsel estetiğe ve flaş isimlere dayalı bir dedikodu kazanı değil mi? Kim, kiminle, nerede, ne zaman, ne yapmış sorularına cevap bulduğumuz (bu soruları neden sorduğumuz hala tam net değil) programlar televizyonda yıllarca dönüp durdu.

Sonra internet girdi hayatımıza. Birçok farklı bağlantı, farklı içeriklere ve özelliklere sahip sosyal medya seçenekleri… Sonra yeni kavramlar… Ünlü yerine fenomen diyoruz artık. Fanı değil takipçileriyiz artık onların. Ve belki de en önemlisi onlarla fotoğraf çektirmek için tıklım tıkış konser salonlarında saatlerce beklemek zorunda kalmıyor kimse. Fenomenlerin neler yaptığını merak eden kişi, profiline giriyor, ”stalk” yapıyor ve öğrenmek istediğinden fazlasını öğreniyor.

Dedikodu da boyut atladı, kabuk değiştirdi. Düşünün ki başkalarının hayatlarını didik didik etmek, onların başından geçen en kötü hadiseleri sıcak çayımızı yudumlamanın verdiği rahatlıkla saatlerce konuşmak ne kadar rahatlatıcıydı. Şimdi ise artık başkalarının dedikodusunu yapan kişileri izleyerek çok daha uzaktan ve dolambaçlı bir şekilde ama çok daha hissede hissede gıybet yapabiliyoruz.

Dedikodu malzemesi olan şeyler aynı zamanda tartışmaların nedenleri, en büyük kavgaların gerekçesi olabiliyor. Bunları da canlı canlı, hd kalitesinde izleme fırsatı sunuldu bize. Kavgalar ne kadar inandırıcıysa (yani kanlıysa) o kadar ilgimizi çekiyor. Bu tarz konseptlerin ilgimizi çekmesinde birçok farklı parametre söz konusu.

1- İnsanın vahşi doğası diye özetleyebileceğimiz, Freud’un id- ilkel benlik dediği karanlık noktanın iyiden çok kötüye meyletmesi, dikkatini huzurlu güzellikten çok kaotik çirkinliğin çekmesi. Bu milenyum çağı ile birlikte çok daha karanlık bir noktaya çekildi. Önceden insanların mahallesinde bir düğün oldu mu, bir gelin gelinliğiyle çıktı mı millet balkonlara doluşurdu. Şimdi küfürlü bir esnaf tartışması ya da sert bir trafik kavgası çıkartabilir bizi ancak balkonlara.

2- İnsanın artık çok daha kolay sıkılabilir olması. İnternetin parmaklarımızın ucuna kadar getirdiği internet bir ”görüntüler dünyası” imal etti. Göz, artık beyin ve kalpten kat be kat daha mühim bir organ. Hissetmesek de anlamasak da algılamasak da görüyoruz. Ama salt görmek, sürekli arka planının, manzaranın, baş rolün ve yan karakterlerin değiştirmesini zorunlu kılıyor. Bu kadar çok görüp de bu kadar az yaşayan insanlığın çabuk sıkılması, kaçınılmazdı.

Şu İş İlgini Çekebilir:  Süpermarket Açma İşi Nasıl? Devlerle Rekabet Saçmalık Mı?

3- Kavga ve tartışmaların birçoğu önceden hazırlanmış olsa da bazıları tamamen gerçek. İnsanları da bu gerçeklik çekiyor. İki usta sesin düetinden çok iki yeni yetme rapçinin birbirleriyle atışması çok daha kayda değer. Kayda değer de izlemeye değer olduğu için bugün Youtube ve benzeri alanlarda en çok izlenen videoların başında kavga videoları geliyor.

Youtube’da Yayımlamak Daha Mı Mantıklı? 

Bu tarz program ya da programları Youtube’da yayımlamak daha mantıklı. Her şeye rağmen Youtube hala en güncel, en çok izlenen ve daha önemlisi en özgür video izleme platformlarından biri. İnsanlar bir video izlemek istediklerinde elleri otomatik olarak Youtube’a gidiyor.

Programı nerede, hangi teknik imkanlarla hazırladığınız inanın hiç mühim değil. İsterseniz ev ortamında, isterseniz küçücük bir odada çekin. Önemli olan kimlerin konuk olacağı ve o konukların kimlerin dedikodusunu yapacağı. Eğer aklınızda ”inandırıcı” bir tartışma – kavga senaryosu var ise programınızda her şey yolunda giderken bir anda tartışma, bir anda kavga, derken tıklanma ve izlenme rekorları! Bu kadar kolay mı dersiniz? Hayır. Sadece yazması kolay. Ama böyle bir yolu izleyip de başaranların sayısı da azımsanmayacak kadar çok.

Programa çıkaracağınız isimler de çok önemli. Eğer tırt, popülaritesi sallantıda isimleri çıkarırsanız, isterseniz dünyanın en hararetli kavgasını ekranlara taşıyın. İnsanlar 10- 15 dakika hakkında geyik yapar, sonra diğer videoya geçer. Unutmayın ki günümüzde video değiştirmek, kanal değiştirmekten daha kolay.

Eğer imkanınız var ise rap dünyasından flaş isimleri misafir edip onlara güncel sorular da yöneltebilirsiniz. Biraz da dedikodu yaptınız mı programınız ortalamanın çok üstünde izlenir. Eğer ortalama isimlerle bir program hazırlama niyetindeyseniz, şiddetli bir kavga olmasa bile, sıkı bir polemik ve tartışma, isminizi ve yaptığınız programı öne çıkaracaktır.

Bu Tür Programlardan Nasıl Para Kazanılır? 

Dedikodu seviyesinin yüksek olduğu, tartışmanın izleyicileri büyük oranda tatmin ettiği ya da birkaç dakikalık bir tartışmanın canı sıkılan insanların monoton hayatlarına bomba gibi düştüğü bir program yaptıktan sonra parayı siz kazanmayacaksınız. Para kendini size kazandıracak. Öyle bir anda telefonu çalıp ”bizimle çalışmak ister misin dostum” sorusu sadece filmlerde olmuyor. Öyle prodüktörler var ki tilkiden, kurttan daha sağlam iz sürüyor. Siz hem sunumunuz hem de programınızla ”şok edici” bir iş çıkarırsanız o yapımcılardan en az bir kaçı telefonunuza yarım saat içinde ulaşır ve sizi arar! Sonra reklam teklifleri, sponsorluk anlaşmaları derken, gerisi akar gider.

Acun Böyle mi Ünlü ve Zengin Oldu? 

Acun Ilıcalı’nın şöhreti herkesin gözü önünde, aşama aşama gerçekleşti. O bir anda ünlü ya da zengin olmadı. Kat etmesi gereken tüm aşamaları biraz da talihinin ve vizyonunun etkisiyle hızla geride bıraktı. Şimdi son aşamada. Hem çok ünlü hem de çok zengin! Acun, birçok kişinin idolü olsa da herkes onun gibi bir başarı hikayesine sahip olamaz. Ayrıca çalışkanlığını ve disiplinini de takdir etmemiz gerekiyor. Kim ne derse desin, hem yurt dışında programları araştırması hem de konsept çalışmalarıyla şimdi bulunduğu konumda.

Sözün kısası Acun böyle zengin olmadı. Ama biraz daha yakından bakınca herkesin ünlü ve zengin olma hikayesi birbirinden az da olsa farklıdır.

Yorum yapın