İnsan talihsiz ve trajik bir varlıktır. Bu yaratılış hikayesinde de böyledir felsefede de, edebiyat ve sinema gibi sanat alanlarında da. Ne olursa olsun belki de biraz geniş bir perspektiften bakmamız gerekiyor. Dünyada, sürgündeyiz. Burası kesinlikle sonuna kadar sorumlu olduğumuz bir yer. Ama bizim evimiz değil. Her an gitmeye hazır ve asıl konaklama yerimiz olan sonsuzluğa ramak kala yaşamalıyız.
Her zaman yaptığım bir espri vardır. Biri, ama tanıdık ve samimi olduğum biri evimde misafir ise ve bu misafirliğini kullanarak bana iş kilitlemek istiyorsa genelde şöyle ya da şuna benzer bir diyalog döner aramızda. Kahve yapsana. Neden her defasında ben yapıyorum? Çünkü ben misafirim. Ona bakarsan hepimiz bu dünyada misafiriz.
Hepimiz bu dünyada misafir isek düşeceğimiz en iyi yer bile kötüdür. Sonuçta bir villada yaşasan bile aslında dünyada yaşamaya devam ediyorsundur. Bu halde kapsayıcı bir ifade ile ele alacak olursak tersi de mümkündür. Bazen ters algılar ne de güzel düzeltir psikolojimizi çünkü işe yarardır çoğu zaman.
Düşeceğimiz en kötü yer de bu bağlamda aslında iyi bir yer olabilir. Çünkü insan kendindedir nerede ve hangi zamanda olursa olsun. Bu kendilik ise bir sonsuzluk barındırır bünyesinde. Her insan bir sonsuzluk damlasını yanında götürdüğüne göre insanın olduğu her yerde mücadele etmeye değer umutlar da vardır. Çok mu felsefi oldu? Öyleyse şimdi düşebileceğimiz en kötü yerlerden birkaç örnek vereceğim ve orada bile hayata sıkı sıkı tutunmanın ideallerini sizinle paylaşacağım.
Bir Kahve ve Bir Kitap İle Sonsuz Mutluluk Mümkün Mü? bazen zamanı ve mekanı unutursunuz. Çünkü nerede ve hangi zaman diliminde olduğunuzun hiçbir önemi yoktur bazı vakitlerde. İnsan neredeyim ve hangi zamanı yaşıyorum gibi üç boyutlu , dar kalıplara sıkıştırılmış sorulardan da sorunlardan da kaçınmalıdır zaten. Asıl olan ne yaptığın, ne olduğun ve ne hissettiğindir her zaman. Bu nedenle bir kahvenin yaydığı huzur ve bir kitabın sonsuz sözcüklerle örülü evrenleri bizi mutlu etmeye yeter de artar bile.
Şüphesiz ki mutluluk da ikiye ayrılıyor. Zaman ve mekan gözetmeksizin birilerine zulmederek, insanı hakları ve sevgisiyle birlikte hiçe sayarak onları mutsuz etmesinden doğan mutluluğuna sahip çıkmasıyla övünen zalim mutlular var bir yanda. Dünya yansa umurlarında olmaz onların. Mutlulukları sorumluluk taşımaz bilakis despotluk taşır.
Bir de kedicikler vardır yanı başımızda bizden mama ve sevgi isteyen. Bir çocuk bu resmi çizen. Onun masum ve dokunaklı dünyasından yine aynı oranda masum fırça darbeleriyle resmettiği bu sevimli kedi bize şunu fısıldıyor. Sevginin masumiyeti ve karşılıksızıdır asıl olan. Bunlar sağlandı mı zaman da mekan da birer ayrıntıya dönüşür sadece. Bir kedinin karşılıksız masum sevgisi bunu kanıtlar.
Hapishanede Mutlu Olmak
İnsanın Allah düşürmesin diyerek temennisini ve duasını sunduğu en beter yerlerin başında gelir hapishane. Ancak hapishane demek otomatik olarak mutsuzluğa talip olmak demektir. Bilakis birçoklarının yaygın ön yargılarına ve tevatürlerine karşın hapishaneler insanın kendini yenileme prensibi açısından gerekli ve muhkem yerlerdir.
Bazen sıfırdan başlamak için eski defterlerin hem zihnen hem de mekansal açıdan bitirmek gerek. İnsan bir kütüphaneden daha çok öğrendiğini hapishanede yarım yıl yaşayarak öğrenebilir. Nitekim Hapishanede Uzun Yıllar Sağ Salim Ayakta Kalma Rehberi adlı makalemizi de bu konuda kader mahkumluğu yaşayan arkadaşlarımız için yazmış idik.
Belki de hapishanede uzun yıllar sağ salim ayakta kalmak, kalabilmek için evvela insanın kendini ikna etmesi gerekiyor. Bu dünyadaki mutluluk da mutsuzluk da bitimli. O halde bir hapishanede çile çeksen de bitecek, bir sarayda gününü gün etsen de bitecek. Sabahattin Ali gibi davranmalı ve hissetmeliyiz en önemlisi: ”Ben dünyadan çok kafamın içinde yaşayan biriyim.” diyor ya hani. Hapishanede Öğrenilebilecek Meslek Ve İşler bile var siz neyin umutsuzluğundasınız hala?
Şimdi yazımızın geri kalan kısmında zaman ve mekanın ötesinde mutluluğun nelerden geçtiğini hatırlayacağız ve hatırlatacağız. Bunlar çok sade ve basit şeyler olacak. Özellikle böyle olacak. Neden diye soracak olursanız o insan değil mi ki sadelikten uzaklaşıp karmaşık yapıların altında kendini ezdi? O insan değil mi mutluluk gibi ruhu okşayan, insana ruhu olduğunu anımsatan değeri birtakım mekanların, binaların, takvimlerin içine sıkıştırdı?
Öyleyse bundan kurtulma zamanıdır a dostlar.
İsmet Özel, bir konuşmasında insanın dünyaya mutlu olmak için gönderilmediğini söylüyor. Bence de kısmen haklı. Bir görev, bir sorumluluk belki de bir ceza için buradayız. İnsanın mutluluk açısı ona ihtiyacı varmış gibi yeniden şekillendi. Zamana ve mekana sıkıştırılan mutluluk miktarları, satın alabildiğin, tükettiğin müddetçe varsın diyen sistemin bir dayatması oldu. İnsan sıkılırken ya da çeşitli açılardan acıların kıskacında iken kendisi hariç herkesin feci halde mutlu olduğunu zanneder.
Lanet olsun ben burada acı çekerken herkes deli gibi eğleniyor, çılgınlar gibi mutlu kompleksi mutluluğu yeniden sorgulamamıza neden oluyor. Kavram olarak da yaşantı olarak da.
Zaman ve Mekandan Bağımsız Mutlu Olmak İçin
1- Evrendeki her şeyin hesabının sorulacağına olan inanç: Rövanş varsa ilk maçı kaybettiğinize üzülmezsiniz. Her zaman yaşadığı hayattan, off bu nasıl ev, off bu nasıl iş yeri gibisinden sızlanan insanlara şunu söylerim: Orta Çağ’da veba salgınında ölebilirdin. O kadar önemsiz olabilirdin. Önemsiz ama kime göre? Neye göre? Burada çektiğin acıların başka bir boyutta, evrenin zaman çizelgelerinin dışında bir gün sorulacağını bilseydin yine de üzülür kendi kendini kahreder miydin?
İnsan bu soruya dürüst bir şekilde cevap verirse mutluluk, zaman ve mekan birliğinden kopup çok daha insani ve sonsuz bir arenaya taşınacaktır.
2- Sevginin gücüne olan tapılası yoğunluk: Dünyayı sevgi döndürüyor. Sevgiye inandınız mı yaşlılığınızda da en kötü dönemlerinizde de mutlu olmaya devam edersiniz. Zira bazen tutunacak bir el, güvenilip sarılacak bir omuz her şeye yeter. Dünyanın en güzel yerinde sevgisiz bir başınıza kalacağınıza, aklınızda, fikrinizde, yanınızda sevdiklerinizle sevgiyi duyumsayarak dünyanın en bedbaht yerlerinde konaklamayı, esir düşmeyi kabul edin.
İnsan duvarlara kadar yazıyor sevgi isteğini, ihtiyacını. Buna karşın duvarlarda aradığı mutluluğu genelde hiçbir yerde bulamıyor. O çok gitmek görmek istediğimiz yerleri bile gezip gördüğümüzde o kadar mutlu olamıyoruz. Mutluluk, bir coğrafya işi değil belli ki. Belki de coğrafya dersinden kaçmak ve tüm mekanları sınırlarıyla birlikte reddetmektir asıl mutluluk.
3- Sabretmek ve sabrı tavsiye etmek: Sabır kelimesi artık çok az kullanılıyor. Gözden düştü mü ne? Siz yine de onu düşürdüğünüz yerden alın. Sabrın sonu tüm duvarları yıkıp geçmek ve mekana zamana bağımlı olmadan yaşayabilmektir.
4- Tensel ve maddesel şeylerin çok da peşinde koşmamak: İnsan somutlaştırma merakı nedeniyle zamanı bile somut bir hale getirmiştir. Saatler, takvimler, günler, aylar… Tüm bunların toplamında zaman ölçülebilir ve güya kontrol edilebilir hale gelmiştir. Ama insna kendi ürettiği tuzaklara kapılmayı adet edinmiştir. Hem zamanı kutulara sıkıştırmış hem de eyvah yaşlanıyorum diye dert edinmeye başlamıştır.
Tensel ve maddelerden şeylerden kaçınmak ve mümkün olduğunca uzak durmak kurtuluş reçetimizin ilk ilacı olacaktır. İkinci ilaç ise zamandan bağımsız sevmeyi ve mekandan ayrı mutlu olmayı bilmektir.