Gençler! Merhaba. Kahvehaneye, takıldığınız kafeye ya da ortama bir abiniz girmiş de selam veriyormuş gibi hareketlenmenize, ayağa kalkıp saygı işaretleri göstermenize gerek yok. Biz sizinle ve sizin gidişatınızı önemseyen herkesle bir konuyu konuşmak istiyoruz. Yalnızlık konusunu.
Yalnızlık vakti zamanında ve halen birçok şarkıya, türküye, sinema filmine, romana konu olmuş evrensel bir sorun, evrensel bir sorudur. Psikolojide ayrı bir terim olarak geçer, şiirde ayrı bir metafor olarak. Öncelikli olarak iki türlü yalnızlık çeşidi olduğunu bilmeliyiz.
1- Kasti Yalnızlık:
Bu Emre Aydın’ın afilli yalnızlığının bir başka versiyonudur. Şöyle ki kasti yalnızlık, daha çok acı halinde mısralara ve şarkılara yansımaz. Daha çok, nasıl desek, tercih edilmiş tek kalma durumu olarak özetlenebilir. Kimi insan yalnız kalarak çalışmayı tercih eder umarım. Bir senarist, bir metin yazarı, bir edebiyatçı, bir mimar, işini daha düzgün ve daha konsantre bir şekilde yapabilmek için bilerek yanını boşaltır. Örneğin dünya edebiyatına damga vurmuş bir isim olan Franz Kafka, günlüğünün bir yerinde ”Olabildiğince yalnız kalmalıyım, başardığım ne varsa yalnızlığımın karşılığıdır.” diye yazmıştır.
Hal böyle olunca buna yalnızlık, ıssız adamlık bilançosu çıkarmak ağır olur. Bu daha çok teklik, tekillik olarak nitelendirilebilir.
2- Çaresiz Yalnızlık:
İşte bu insanın hiç istemediği halde kalabalıklar içinde bile kendini kötü, kimsesiz hissettiği, sosyolojik olarak başarısızlık, psikolojik olarak ruhsal çöküntü karşılıklarına gelen en feci yalnızlık çeşididir. Kişi ne kendisiyle kaldığında mutlu olur ne de toplum içine karıştığında. Bazıları ise ne kadar istese bile arkadaş edinemez. Sevgilisizlik eşittir yalnızlık anlamına gelmeye başlar. Aile bağları da güçlü değilse bu kocaman gezegende kendini kimsesiz hisseder ve bu her daim gün be gün ruhsal acı olarak sökün eder.
Birçok acılı pop ve rock şarkısına da bu yalnızlık eşlik eder. Duman konser alanında ”Yalnızlık paylaşılmaz” diye bir şarkı okuduğunda binlerce kişi de kendi öz çığlıklarından bu sese ortak olur. Onlar da yalnızlık paylaşılmaz diyerek eşlik eder ve ironik bir şekilde topluca çaresiz yalnızlıklarını dışa vurmuş olurlar.
En Yakın Dostunuzla İş Kurabilme Ve Bunu Yürütebilme Sanatı dostu olanlar iyi bilir. Onlarla dost olmak ne kadar güzel ve tatlı olsa da dostlarla iş yapmak bazen çok zordur. En yakın dostunuzla iş kurabilme ve bunu yürütebilme sanatına dair bilmek istediğiniz her şey yazımızın içinde
Yan salıncak boşsa yalnızlar okuluna hoş geldiniz demektir.
Dizilerin, Filmlerin Gösterdiğinin Aksine Gençler Neden Yalnız?
Dünyamız dijitalleştikçe kavramlar da değişmeye ve yeni kalıplar içine dökülmeye devam etti. Modern sevgililik, modern arkadaşlık olduğu gibi artık bir de modern yalnızlık var. Bizce dizilerin, filmlerin gösterdiğinin aksine gençler neden yalnız diye sorduğumuzda vereceğimiz ilk cevap çünkü canları öyle istiyor olabilir.
Çünkü bir genç için partilere katılmak, insanlarla kafede buluşmak, şuraya buraya gitmek bile bir angarya artık. Veba salgınından bile daha büyük bir salgın varsa o da sıkılma hastalığıdır. Çağımızın gençleri her şeyi hazıra konarak elde ettikleri ve daha çocuk yaştan son model bilgisayar oyunları ve cep telefonlarıyla ödüllendirildikleri için her şeyden çok çabuk sıkılmaya başladılar.
Bir insanın her şey elinin altındaysa o çok çabuk sıkılır sevgili arkadaşlar. Gençler bir de olaya şöyle bakıyor. Şimdi kim çıkacak dışarı, kim bulaşacak arkadaşlarla? Bir insanı eğlendirecek hatta gününü gün edecek tüm araçlar zaten evin içinde, bilgisayarın içinde, telefonun içinde. Hal böyle olunca da gençlerin arasındaki kopukluk, keyfi ve kasti olarak oluşmuyor.
Sevgiliyle İş Kurmak İçin Neler Yapılabilir? kimileri yalnızlıktan şikayet ederken kimileri ise sevgiliyle iş kurmanın peşindedir. Sonuç ne olursa olsun, yalnızken ayrı bir dert olan iş kurmak, sevgiliyle de çeşitli risklere gebedir.
Yalnızlık, bazen tercih edilir. Bazen itinayla kaçılır ondan.
Neden Birçok Genç Bunu Kendilerine Bile İtiraf Edemiyor?
Çünkü yalnızlık korkaklık, eziklik, Amerikan kolejlerinde çokça telaffuz edildiği üzere ”loser” bir şeydir. Bu nedenle herkes ne kadar neşeli, keyifli ve başarılı olduğunu göstermek isteğinde olduğu kadar bir de benim başım kalabalık imajı çizer. Ana noktada tam olarak bu yönde tayin edilir.
Teknoloji yüzünden yalnız kalan gençler, teknoloji sayesinde hiç de yalnız olmadıklarını dışa vurma şansı ya da şanssızlığı elde etmiştir. Önceden normal bir insan deniz kıyısına gittiğinde kumsalda güneşlenir, varsa bir kitabı çıkarır okur, denize girer, yemeğini yer, akşam oldu mu evine ya da pansiyona dönerdi. Şimdi ise biri tatile çıktığında bile onu teşhir etme ihtiyacı duyuyor. Bakın görüyor musunuz, ne kadar eğleniyorum, ne kadar keyfim yerinde imajları saat başı çiziliyor.
Önceden insanların arkadaşlara, dostlara, yarenlere ihtiyacı vardı. Şimdi ise izleyicilere ihtiyacı var. Takipçilere. Ne kadar popülersen ne kadar feneomen isen o kadar yalnızlık çemberinin dışında kalıyorsun gibi bir anlam yüklediler bu çağa. Sonuç ortada. Artık insanlarla değil telefonlarla konuşuyor. O söz kalıbı var ya hani ”telefonla konuşuyorum”. Evet bu gerçek oldu. Artık doğrudan telefonlarla konuşuyor, internetin sonsuz ağlarında kendimizle ve bir başımıza günleri geceleri deviriyoruz. Bu da yalnızlığın bir başka şeklini, modern yalnızlık çeşidini bize taşımış oldu.
Bencil iş arkadaşlarımız neden eninde sonunda kaybeder? adlı makalemiz yalnızlığın bir başka çeşidine, bencillik zehrine dair bir yazı. İş arkadaşlarınız sizi değil arkadaşlıkları değil sadece ve sadece kendi çıkarını düşünüyorsa, neden gün gelip de kaybedeceğini merak ediyorsanız buyurun yazımıza.
Yalnızlık, paylaşılmaz…
Sevgi Eksikliğinin Gelecekteki Sonuçları
Sevgi, giderek azalıyor. Önceden sevgili günlük diye başlanan hatıra yazınları bugün artık sevgisiz günlük diye başlıyor. İnsanlar, makinelerin, acelelerin peşinde tutturmuşlar bir yol, gidiyorlar. Ama nereye? Böyle günlerimizi, senelerimizi hiçbir değer uğruna değil de kariyer denilen, başarı denilen ve safi bencillikten, yalnızlıktan beslenen hedeflere adadık.
Sevgi eksikliğinin gelecekteki en büyük sonucu bol plaketli iş adamları ve bol yalnız çocuklar olacak. Tamamen dijital dünyanın sanal nimetlerine doğru bir kayış var. Ve bunun hızı hiç durmuyor. Durmak ne kelime. Giderek artıyor.
Ünlü rock grubu Gripin ‘‘yalnızlığın çaresini bulmuşlar‘ diye şarkı yapsa da, yalnızlık, 21. yüz yıl itibariyle şekil değiştirmiş ve daha tehlikeli bir hal almıştır. İnsanlar, süper sonik ekranların önünde uzun tiratlara dalarken birbirleriyle konuşmayı unutuyorlar ve bunu da laf aramızda hiç aramıyorlar zaten. Bir insan için bir diğer insan yoldaş değil, rakip ve düşman gibi menfi sıfatlarla anılıyor.
Yoksa Dünyayı Yok Edecek Olan Şey Bu Korkunç Yalnızlık Mı?
Bu zamana kadar gelecekle ile ilgili hem bilimsel hem sanatsal açıdan yapılan ön görüler, genelde karanlık bir geleceğin bizi beklediğine dair işaretler. Savaşlar, kaoslar, ekonomik buhranlar derken, insan olmak artık çok yorucu. Bir diğer insanlara tahammül etmek, onlarla bir şeyler paylaşmak ise iyice külfet haline gelmiş durumda.
Hal böyle olunca insanlar kendi kozalarına çekilmeye kaldıkları yerden devam ediyorlar. Dünyanın sonunu hem insanların aç gözlülüğü hem de bencillikleri getirecek. Bunlar da yalnızlığın karanlık yansımaları olduğuna, hala vaktimiz varken dayanışmanın, yardımlaşmanın, arkadaş olmanın tam zamanıdır.
Söylediklerine harfi harfine katılıyorum sevgili yazar. Ancak çağımızın getirdikleri olduğu gibi götürdükleri de oluyor elbette. Yani demem o ki bunun bence asla çaresi yok. Modernleşme çok şeyi kolaylaştırıyor ancak bizden tabiri caizse insanlığımızı alıyor. Kim bir şey almadan verir ki bu kadar güzel nimetleri.
Sonuç olarak bunun çözümü yoktur sevgili yazar, ben çözümün ‘yok’ hükmünde olduğu kanaatindeyim. Karamsar tablo çizmek istemem elbette ama gördüğüm bu..
Değerli ve kaliteli yorumunuz için teşekkür ederim Özkan Bey.
Dediğiniz gibi dengeler ve modernizm ile yaptığımız gizli anlaşmalarımız bunu gerektiriyor: “almadan vermek yok!”…
Ancak burada da bir diğer trajedik sorun ya da risk ortaya çıkıypr: “Acaba verdiklerimiz aldıklarımızdan daha mı fazla?”