Kentlere göç etmeden modernleşilebilir mi?

Bir insan neden onlarca dönüm tarlasını, temiz havayı, yeşilliği, doğayı, samimiyeti, komşuluğu bırakıp egzos kokusunu, trafiği, sıkışıklığı, samimiyetsizliği, yanlızlığı, kirliliği, monotonluğu, robotlaşmayı, huzursuzluğu, mekanikliği tercih eder ki?

Sanırsam bu sorunun bir cümlelik cevabı vardı…

Merkezde olmak isteme içgüdüsü, işsizlikten, parasızlıktan kaçmak ve politikalar…

Bu yukarıdaki tek cümle hakkında 1200 sayfa yazı yazılabilir 🙂

——————————-

Peki neden kırsal kesim ve köyler daha önce hiç olmadığı kadar işsiz, parasız ve eğitimden uzak?

Çünkü neredeyse her alanda (eğitim, şehir hizmetleri dahil) yeterli altyapı yok ve parasal kaynaklar buralara kadar yetişemiyor, akmıyor…

Hal böyle olunca da bu akışın kesilmesi durumu beraberinde yoksulluğu, fakirliği, eğitimsizliği, cehaleti getiriyor, tetikliyor. Bu saydıklarım bir zincir gibi hep birbiriyle bağlantılı.

Bu kaynak akışının kesilmesi durumunun da sebeplerinden birisi de insanoğlu’nun 80 20 kuralına olan amansız biatı… Yani neredeyse her sektörde, her liberal ülkede 20 kişinin işi iyi gidiyor ise 80 kişi avucunu yalıyor. Bu da az önce bahsettiğim “merkezde olma içgüdüsüyle” çok yakından ilgili bir husustur. Yani bir yatırımcının eline toplu para geçtiğinde aklına ilk olarak merkezdeki bölgelere, listelerin zirvesindekilere (İstanbul, Ankara, İzmir, Muğla) yatırım yapmak gelmesi buna örnektir. Bu içgüdü de “güvenlik” ve “ortaklık kurma” içgüdüsüyle yakından ilgilidir. Yani insanlar paralarını merkezden uzak yerlerde riske atmak istemez. Belki merkezden uzakta yatırım yapmak uzun vadede çok daha kazançlı bile olabilir ancak yine de paralarını merkezde tutmak onlar için daha bir prestij doludur… Nitekim merkezden uzak bölgelere yatırım yapmak çoğu zaman daha bile karlı olabiliyor.

Tüm bu sebeplerden dolayı bu tür kırsal bölgelerin en önemli para kaynağı devletten para elde edebilen memurlar ve merkeze gıda satabilen tarımcılar oluyor…

Tüm bunların üstüne bir de Türkiye’de tarımcı sınıfının artık eskisi kadar kar elde edememesi hali beraberinde duble parasızlık getiriyor.

Sizlere bu tarım konusunda istatistik vermek bile istemiyorum. Azıcık Anadolu görmüş, kahvehanelerini gezmiş, kıraathanelerini ziyaret etmiş, orta yaşlı, genç ve yaşlı kesimini dinlemiş bir kişi yukarıda demek istediklerimi çabucak anlayacaktır. Herbiri ağzında çürümüş dişlerle ağlamaklı şekilde “Eskiden bi bancar galdıdırdık, 2 sene yitecek gadar bara gazanırdık, şimdiyse gübre barası bile çıkışmıyor…” lafının benzerlerini yineliyorlar…

Bu insanların banka borçlanma ve bu borçlarını geri ödeyebilme oranlarını, son 5 yıllık kar miktarlarını, gayrimenkul ipoteklerini soruşturduğunuzda 100 dekar gibi hallice büyük arazilere sahip ailelerin bile içler acısı halde olduklarını, çay parasını bile doğru düzgün ödeyebilecek durumlarının olmadıklarını görebilirsiniz…

Bir topluluk düşünün ki bünyesinde yaşayan insan topluluğunun 100’de 35’ini oluşturan kısmın yani tarımcıların kar elde edememesi halini bilinçli olarak ihmal suretiyle icra yoluyla sağlıyor olsun.

Hepimiz biliyoruz bu insanların ne halde olduklarınu, çoğumuz bu konuda yeterli bir adım atmadığımız gibi görmezden geliyoruz…

Aynı topluluğu düşünün ki “drone” adlı uçan 30 cm’lik oyuncak hakkında bile yönetmelik çıkarıp düzenleme yapacak kadar ayrıntılı konulara el atmış olsun… Ancak bünyesindeki insanların %35’ini ilgilendiren bir alanda adam akıllı bir düzenleme, yönetmelik, kanun yapmamış olsun.

Böylesi bir topluluk bu tarz ihmal suretiyle icra yoluyla süregelen bir politikayla pozitif olarak ne elde etmek istiyor olabilir?

1) Tarım toplulunlarının egoz kokulu e-5 yakınına yani merkezlere göç edip buralarda beyaz ya da mavi yakalı amele yani vasat işçi olmasını sağlayıp bu yolla metropoller oluşturmayı hedefliyor olabilir.

2) Kent ve kırsal nüfus oranını kent lehine arttırmak istiyor olabilir.

3) Eski usul gelenekçi ailelerin parasal güç kaybedip fakirleşmesini istiyor olabilir. Bu sayede gençlerin özenecekleri insan profili medeni, modern ve şehirli, kanunlara uyan insanlar olacaktır.

4) Parasal kaynakların “yastık altı” istifleme kültürü had safhada olan gelenekçi insanlara ulaşmasını istemiyor olabilir. Bu sayede bankalar güç kazanacaktır ve sistemin çarkı dönebilecektir. Ekonomik kalkınma ve toplam GSMH artacaktır.

5) Medya yoluyla kolaylıkla güdülebilir ve eğitilebilir sürüler oluşturup bu sürüleri yeni dünya düzenine adapte etmeyi hızlandırmayı amaçlıyor olabilir.

6) Uzun vadede suç oranları azalabilecektir.

——————————-

Daha önce de demiştim, şimdi de diyeceğim; mevzu bahis devlet politikası ise böylesi makro kararları çok yönlü incelemek ve tek taraflı kolaçan etmemek politikanın etkilerini ve işlevselliğini tayin etme konusunda çok önemlidir.

Böylesine devasa kitleleri etkileyebilecek politikalar ilk bakışta kötü gibi görünebilir ancak neredeyse her daim iyi ve pozitif yönleri vardır. Yani mutlak siyah ya da beyaz değildirler. Çoğu zaman gri renktedirler.

Peki şimdi gelgelelim bu politikanın kötü yanlarına

1) Nur toplu gibi yeni rantlar, çevre katliamları, doğa kıyımları bizleri bekliyor olacaktır.

2) Artık öyle oksijenle kafa olmayı unutun. İnsanlar bu politikanın sonucunda artık egzos kokusuyla baş ağrılarından sızlanarak yaşamak zorunda kalacaktır.

3) Komşuluk ve samimiyet %90 oranında bitecektir.

4) Yanlız ve mutsuz asık suratlı yığınlara merhaba…

5) İnsanları hayattan soğutmaya yemin etmiş “pasif agresif” memur taifesine, ofisgirl ve ofisboylara selam olsun.

6) Öyle fazla kıpraşmak yok, avcılık yok, koşu alanı yok, okçuluk yok, doğa gezisi yok, bağcılık yok, komünal bir geniş aile yaşamı yok, yeşil alan yok…

7) Demek haftasonu sahilleri gezmek istiyorsun he… Gel bakalım 1 saat 47 dakikalık ortaköy, bebek, tarabya trafiğine… Egzos kokusunu iliklerine sindirmeden ve araba adı verilen 4.5 m2’lik hücrede 3 kişiyle beraber saatlerce hapsolmadan gezmek yok!

7) Bu madde avantaj mı yoksa dezavantaj mı çözemedim artık siz karar verin. Huzur denilen şeyin değerini ve ne demek olduğunu anlayacaksınız; çünkü böylesi metropollerde huzur denilen şey kaşıkçı elmasıdır. Bulabilen kraldır.

—————————-

Terazinin bir tarafına bu köyden kente durdurulamaz gibi görünen göçün olumlu yanlarını diğer tarafına ise olumsuz yanlarını koyun ve kararınızı verin.

Kabaca özetlemek gerekirse bir kefede muassır medeniyletler seviyesine ulaşmak ve modernleşmek diğer kefede ise daha kolay yoldan ulaşılabilen mutluluk ve huzur var.

Ben yorum yapmıyorum bu konuda. Bu iki yoldan hangisinin doğru olduğunu da açıkcası net olarak kestiremiyorum. Ancak her zaman olduğu gibi bir orta yolun olduğunu, yeni ve yaratıcı yöntemlerin var olduğunu düşünüyorum.

Sosyal hayatta bir olguya ulaşabilmek ille de a veya b şıkkını seçmek zorunda değilsiniz. Yani ille de ya göç edeceğiz ya da kalacağız diye bir şey yok. Kendimiz c veya d hatta e şıklarını yaratabiliriz. Hele ki şu internet çağında bunu başarabilmek çok yüksek ihtimalle mümkündür! Binlerce test sorusu çözerek büyümüş bir nesile bunu anlatabilmek maalesef ki çok zor.

Yazı başlığındaki sorunun cevabına gelecek olursak: “Evet, kentlere sığır sürüsü gibi yığılmadan, ruhsuz amele yığının bir parçası olmadan da modernleşilebilir.

Galiba böylesi yeni ve yaratıcı yolları somut olarak çizebilecek olanlar da aynı anda hem varlıklı hem de eğitimli kimselerden başkası değil. İnsanlara inanabilecekleri yolları somut olarak gösterebilmek gerekiyor. Sanırsam devlet bile bunu tek başına sağlayamaz…

Mesela; kırsal yerlerdeki ağaçsız ve çorak bölgelerin ağaçlandırılması şartıyla imara açılabilmesi gibi destekler bunu tetikleyebilir. Misal; 2 dekar yeşillik, ağaçlık alan yaratana bir villa ruhsatı gibi projeler yapılabilir. Bu sayede bir taşla 4-5 kuş vurulabilir. Neden hep şehirlerin kenarlarındaki alanlar imara açılırken kırsal yerlerdeki alanlar için böylesi bir uygulama olmaz? Bunun sebebi insanların talebi ya da tercihi olabilir ancak böyle bile olsa kırsal alanlardaki çorak araziler için hem yeşillendirici hem de istihdam edici destekler yapılsa bu arz talep dengesi de pazarlama kudretine sahip rantçılar sayesinde zamanla değişecek ve insanların tercihi de internet çağının iyice kendini belli etmesi ile bahsettiğim şehirden uzak yeşillik alanlardaki villa tipi evlere doğru kayacaktır.

Rantçılık her zaman kötü bir şey olmak zorunda değil bir kez de rantçılar doğa için çalışsın. Kanunlar vasıtasıyla rantçıları orman yakan adam olmaktan orman yapan adama çevirebiliriz…

Yorum yapın