Kuralları olmayan bir dünya

Asıl özgürlük kurallara ve kanunlara layıkıyla uyulan bir ortamda cereyan eder” diye unutulmaya yüz tutmuş meşhur bir söz var. Bu sözü değerli yazar Yusuf Erarslan’dan öğrendim.

Bu söze diyecek birşey yok, denklem gayet sağlıklı gözüküyor. Peki ama yaşadığımız şu çağda “kural ve kanun” nedir? Kural ile kanun aynı şey midir? Tabii ki değildir.

Ben size aradaki farkı söyleyeyim.

Kanunlar sermayenin serbestçe dolaşabilmesi, sermayenin ve gücün özgürlüğü ile itibarını sürdürebilmesi için, kamunun düzeninin istikrarı için, sürdürebilirlik için vardır.

Peki ya “kurallar” yani “ahlaki normlar ve raconlar” ne için varlar(daha doğrusu varlar)?

Duygusal yapımızın, psikolojimizin ayakta kalabilmesi için varlardı. Kurallar kanunların aksine; halihazırdaki düzenin devamlılığından ziyade bireyin mutluluğu ve huzuru ile daha yakından ilgilidir.

Peki ya kuralları olmayan bir dünya nasıl olurdu?

şu yazımıza göz atın:

Kanunlar Ve Kurallar Olmadan Yaşayabilen Toplum Mümkün Mü?

Cevabı yine ben kısaca vereyim: “tam da şu anda halihazırda metropollerde sürdürdüğümüz hayat gibi olurdu

Kanunlarımız var, bir şekilde düzen kendini devam ettiriyor, sürdürüyor. Lakin mutluluğumuz ve kurallarımız yok. Anksiyete ve depresyon artık bir hastalık olmaktan çıkıp ‘normalin ta kendisi‘ haline gelmiş vaziyette. İnsanların gözleri donuk, enerjileri sönük, ruhları bitik vaziyette. Halihazırdaki düzenin devamlılığını mutluluğumuza tercih ettik.

40 yılda bir eskaza birisi çıkıp da insanlara “şöyle yaparsak daha ahlaklı ve doğru olur” dese. Vay haline o insanın… Önce ‘ahlak bekçisi‘ ilan ederler ardından ‘geri kafalı, yobaz ve sonra en kötü insan ilan ederler.‘.

Fakat aynı insanlar “politik doğruculuk” gibi epey zorlama bir deyimin adı altında neoliberal düzenin temel algoritmalarına tamamiyle ters olan birtakım kaynağı belirsiz, keyfi önermeler, kurallar ile çıkış yapabiliyorlar. Buna mukabil kimse de “kardeş sen ahlak bekçisi misin, gerici misin, özgürlük düşmanı mısın?” diyemiyor, demiyor… Üstelik tüm bunlara “vicdan” gerekçesiyle kılıf uydurup pazarlayabiliyorlar. Vicdan gerekçesiyle bazı özgürlüklerimize ket vurabiliyor. Fakat bu yamaları sistemde karadelikler, açıklar olduğunda çok ender yapıyorlar. Yani esasında ‘vicdan‘ denilen şeyi sahiden ipleyen yok. Sistem bu kavramı sadece başı sahiden belaya girdiğinde açılan deliklere yama yapmak için, kısırdöngülerin üzerine beton dökmek için hatırlıyor. Yani sizleri mutlu etmek için falan hatırlandığını zannetmeyin.

Ne zaman ki vahşi düzen “çocuklara, kadınlara, erkeklere fazladan ve sistemi işlevsiz kılacak şekilde zarara vermeye yeltenir, teşebbüs eder” işte o takdirde bu “politik doğruculuk” adlı yama yazılımını devreye sokarlar. Fakat ben acı haberi vereyim. Birgün bu yazılım da yetersiz ve işlevsiz kalacak ve ne yazık ki düzen birgün size de zarar verecek, en iyi ihtimalle buna teşebbüs edecek…

————————-

Bence ceza kanunlarımıza yeni bir madde eklenmeli “özgürlük kılıfıyla ahlaksızlık, bencillik, açgözlülük yapmak” diye.

Hatta daha da ileri gideyim “özgürlüğü hak etmediği halde özgür davranmak” diye bir suç daha olmalı ceza kanunlarımızda. Hak etmeyenin elde ettiği özgürlük elinden alınmalı.

Elbette ki böylesine keyfiyete açık, pozitivistlikten ve objektiflikten, ölçülebilirlikten epey uzak normların ceza kanunlarına katiyen eklenemeyeceğini çok iyi biliyorum, sakın ola ironilerimi anlayamayıp beni oralardan vurmaya kalkmayın. Ben sadece durumun vahametini gözler önüne sermek için böyle yazıyorum.

Edebiyattan, sanattan, bilimden, ilimden, felsefeden anlamayan, duygusal zekası belirli seviyenin üstünde olmayan insanların özgürlük elde etmesi bir şekilde imkansız olmalı. Bundan sonraki sosyoekonomik düzen eminim işte buna benzer olacaktır. İşte bu konuda her türlü bahse girebilirim.

Raconu, kuralları, ahlakı olmayan dünyayı hep birlikte tecrübe ettik. Sonucun hüsrandan ibaret olduğunu hep birlikte gördük. Çevre kirliliği, rant uğruna her türlü pisliğin nasıl özgürce dolaştığını, faşist ve eski tip düzenlerin halklar tarafından nasıl tercih edildiğini, modern denilen insanın anksiyetesini ve depresyonunu, gelir dağılımı adaletsizliğini, vasıfsızların nasıl da tepemize çıktığını ve etrafa kan kusturduğunu, kullan-at mottosunun ahlaki değerlerimizi nasıl dejenere edip tükettiğini hep birlikte gördük.

Mesela hiç düşündünüz mü bir insanı evlenme vaadiyle yıllarca alıkoyup da başka biriyle birlikte olmak suretiyle aldatıp terk etmek en ufak bir şekilde suç değil iken aynı kişinin telefon numarasını izinsiz şekilde başka biriyle paylaşmak 5 sene hapis cezası almasına vesile olabilecek ağır bir suçtur? İkincisinde bireyin özgürlüğü daha ağır basıyor gibi klişe düşünce yolunu takip etmeyin lütfen. İyisi mi bu sorunun cevabını geçikmeden vereyim ben:

Çünkü kanunlar sizin mutluluğunuzu pek önemsemez. Onun önemsediği tek şey liberal, özgür, yeni ve modern dünya düzeninin istikrarı, devamlılığıdır!“.

Öyle ki bu kanunlar artık sahici kötü adamları da en ufak bir şekilde durdurmuyor aksine onlara daha rahat ve özgürce hareket etmeleri için zemin hazırlıyor. Eğer aksini düşünüyorsanız siz şu güne kadar “sahiden kötü olan bir insan” görmemişsiniz. Şundan da eminim ki bugün dünya hapishanelerindeki tüm mahkumlar salıverilse ve bu mağdurlardan gizli olarak yapılsa dünya halkları en ufak bir şekilde isyan etmez, “ne oluyor birader“, “sokakta sanki bir şeyler değişti”, “ahlağımız sekteye uğradı“, “huzurumuz bozuldu” bile demez, “hayırdır bu ahlaksızlar, garip insanlar ne arıyor dışarıda” demez! Çünkü toplum duyarsızlaştı ve esas ahlaksızlar da çoğu zaman o demir parlaklıkların ardına hiç girmedi, girmeyecek de… İçerdekilerin birçoğu da dışarıdakiler gibi gayet sıradan, vasat insanlardan oluşuyor. Artık kanunlar sahici kötü insanları durduracak kudrete ve işlevselliğe sahip değil ve teknolojik imkanlar günbegün geliştiği müddetçe de böylesi birşey iyiden iyiye imkansızlaşacak.

Hazır yeri gelmişken yaratıcıdan bir dilek dileyim: “sevgili büyük yaratıcı eğer sahiden var isen şu anda cezaevlerindeki sözde kötü özde iyi olan insanların gizlice salıverilmesi, affedilmesi için imkan sağla lütfen

Dur bir saniye tek başına af yetmez… Bence bu düzende şu aşamada “hapishanelerin komple kapatılması ve yerine yaratıcı cezaların getirilmesi” gibi ütopik bir fikirden bile gayet bahsedilebilir, gündeme getirilebilir, tartışılabilir…

Şimdiki düzenden haz etmeyip de raconu, değer yargılarının, ahlakın varlığını özlemeyen var ise kusura bakmasın ama ben ona insan diyemem, o kişi eğer insansa bile en alt ve aşağılık insandır… Eğer maddi varlıkları tükettiğin gibi değer yargılarını da tükettiysen ve bundan dolayı zerrece vicdan azabı duymadıysan senin mutsuzluktan şikayet etmeye en ufak bir hakkın yok. Böylelerinin hak ettiği şey yeni dünya düzenin acımasız kapitalist dişlilerindeki vasat, duygusuz, sıradan, alelade bir çark olmaktır. Hatta bir vida, civata olmaktır. Yani daha da sade konuşmak gerekirse böyleleri maalesef vasat bir köle olmayı hak ediyor…

—————————

Tüm buraya kadar yazdıklarımı zaten herkes bir şekilde dillendiriyor. Ben yeni bir şey söylemiyorum. İşte bu yukarıdakilere “postmodern çığırış” deniliyor sevgili okur. Aklı başında olup da şu anda bu çığlığı atmayan bilinçli insan yok gibi…

Peki ya ne yapacağız? Kanunlar bir şekilde oluşturuluyor ama kuralları ve raconu kim koyacak?

İşte bunu ben de bilmiyorum sevgili okur. Keşke 20-30 sene evvel yaşasaydık da bu soruları sormak zorunda kalmasaydık… En lüks markalar bundan 20-30-50 sene evvelki kültürden kopma kıyafetleri tekrardan üretip ciddi fiyatlara pazarlamaya bile başladı. Hani şu meşhur babanne kıyafetleri var ya işte ondan bahsediyorum.

Kuralları ve raconu “hit ve reyting” kaygısı güden medyanın tek başına oluşturabileceğini de zannetmiyorum. Topu dinlere atsak zaten onlar da çoktan son kullanma tarihlerini doldurdu…

Aranızdan birisi “sosyal medya ifşacıları” mı dedi? Şaka yapıyor olmalısınız.

Devlet deseniz devletlerden umudu keseli yıllar oldu zaten. Adını bile anmaya gerek yok.

Bence sanırsam burada da iş yine siz girişimcilere ve yeni nesil küçük start-up’çılara düşüyor…

Yazımı şu arkadaşın son makalesinin linki ile bitirmek istiyorum. Dilerim birgün bazı şeyler değişir ve insanoğlu eski günlerindeki huzura geri döner. Üzgünüm sevgili parlak fikirler okurları, bu sefer sizlere parlak bir fikir sunamadım. Zaten şu sıralar hiç de eski formumda değilim.

http://michaelsikkofield.blogspot.com/2018/01/racon-oldu.html?m=1

“Kuralları olmayan bir dünya” üzerine 2 yorum

  1. Başkan döktürmüşsün yine. Eline sağlık güzel toparlamışsın birçok şeyi. Ancak sana naçizane tavsiyem salla gitsin bunları, çıkarlarına ve keyfine odaklan. Herşeyin altı cam kırığı da olsa yalanda da olsa fazla kurcalamadan, sorgulamadan keyifli yaşamaya bak.

    Yanıtla

parlakfikirler için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et