Nerede çalışabilirim?

“Paraya ihtiyacım var nerede çalışabilirim?” diye soran yüzlerce parlakfikirler okurunun serzenişi neticesiyle kıramadım yine döktürmeye karar kıldım….

Bakın arkadaşlar bu “nerede çalışsam?”, “nasıl çalışacak yer bulabilirim?”, “nerde çalışma imkanı var?” gibi soruların hepsinin ortak bir noktası var. Biraz bütünsel düşünebilen okurlarımız bir iş fikirleri sitesinin editörünün burada sorabileceği bu ortak noktanın ne olduğunu anlamış olabilirler. Tamam fazla uzatmadan size söyleyeyim: “Bu tip serzenişlerin hepsinde bir teslimiyet var“, “hepsinde bir “baştan kabul edilmiş mağlubiyet var“, “Daha savaşmadan yaşanan kayıp var”.

Yani demem o ki arkadaşlar sen kalkıp da “Ne iş kurabilirim?”, “Nasıl bir girişimde bulunabilirim?” diye sormak yerine; “Kimin işinde, kimin girişiminde çalışsam ki?” diye soruyorsun. Kusura bakma ama arkadaşım sen tam bir “loser“‘sın. Sen benim bir zamanlar olduğum gibi savaştan kaçıyorsun. Mücadele sana göre değil. Elini sıcak sudan soğuk suya sokamıyorsun. Rahatına düşkünsün. Direniş nedir bilmiyorsun.

İşin kötü yanı ne biliyor musun? Eğer ki ruhunda mücadele, direniş, savaşçılık gibi özellikler varsa çok büyük ızdıraplar seni bekliyor. Böyle bir sitede geziniyorsan ki büyük ihtimalle içinde bir yerlerde direniş ateşi var. Ayrıca şöyle bir gerçek var ki; sen ve benim gibi girişimcilik damarı olan arkadaşlarımız kalkıp da kendi işlerini kursalar, birilerinin yanında çalışacak insanların da iş olanakaları ve şartları iyileşecek. Üstüne de orta sınıf zenginleyecek. Kimse bir avuç adama teslim olmak zorunda kalmayacak. Yani düzen çok daha iyi olacak. Ben burada sizleri azarlayarak girişimciliğe iteliyorsam bu sebepledir.

Şimdi diyecekler çıkacak. “Ulan cebimde bir kuruş para yok, adam girişimden, iş kurmaktan bahsediyor”. Ben de onlara cevaplıyorum: “Sen de beyin olsa elinde iş, cebinde para yokken 2600 TL her yıl iphone’a vereceğine, 300-400 TL Marlboro’ya vereceğine iş kurmaya verirdin… Hiç aması maması yok bu işin beyler. Gayette parasızlık bahane falan değil iş kurmak isteyen adama.

Diyeceğim o ki bu başlıkta yer alan soruyu soramayı bir kenara bırakıp mücadele etmen gerekiyor. Kimsenin emri altında çalışmak zorunda değilsin. Kimseden emir almak zorunda değilsin. Kimseye yaranmak zorunda değilsin. Zira sen bir girişimcisin!!

Bak gel evlat, ikna olmadıysan sana gerçek hayattan büyük bir örnek göstereyim. Gel oğlum, çekinme la…

Nüfusu 80 milyon olan bir ülke hayal et ki insanlarının yüzde %99’u hayatlarına senin bu sorduğun “nerede çalışabilirim?” sorusuyla başlayıp öyle devam etsinler.

Bir başka ülke daha düşün ki nüfusu yine aşağı yukarı 80 milyon dolaylarında olan. Öyle bir ülke ki halkın çoğunluğu hayatlarına “ne iş kurabilirim?”, “nasıl bağımsızca ve özgürce kendi işimi kurup çalışabilirim”, “nasıl daha yaratıcı olabilirim?” sorularıyla başlayıp öyle devam ediyor.

Bu nüfusu aşağı yukarı 80 milyon olan ülkelelerden ilki ahanda senin yaşadığın güzide ülke Türkiye; ikincisi ise Almanya dedikleri yer. İşte buna ne diyorlar biliyor musun? “Kafa yapısı farkı”. Almanya’daki kafa yapısı “özgürlükçü”, sendeki kafa yapısı ise “biatçı”. O sebeple ki Türkiye’de ülkesel sermayenin %50’si nüfusun sadece %1’lik diliminde. O sebeple ki Türkiye’de orta sınıf denilen şey Almanya’dakinin 10’da biri kadar bile değil. İşte tüm bu kafa yapısı ağa babasına, şeyhe, iki gram siyasi iktidar sahibi tırt başkana, azıcık girişim yapabilmiş ilkokul mezunu adama yarıyor. Sen kalkıp koskoca üniversitelerden derecelerle mezun oluyorsun ve ilokulu bile zor bitirmiş “kroyum ama para bende” diye gezinen bir hıyardan emir alıyorsun!!

Sonra ne oldu? Tüm sermaye iki gram beyni olmayan ağa babasında, şeyhde, ilkokul mezunu adamda toplandı.

Onun bunun yanında çalışacağım diye, “patronuma şirin gözükeceğim diye” memleketi yakında Suriye’ye çevireceksiniz haberiniz yok. Ekonomisi rezil olanın ülkesini de elinden alırlar emin olun.

Arkadaşlar elbette Türkiye’nin bir Almanya olmamasındaki tek faktör bu yukarıda zikrettiğim kafa yapısı faktörü değil. Tabikide tarihsel süreç içerisinde cereyan eden olayların, savaşların, keşiflerin, yönelimlerin, düşünce ve fikir akımlarının etkisi büyük. Ancak “dün dündür bugün de bugündür“. Artık coğrafi keşiflerin ya da sömürgeci devlet olmanın bir önemi yok. Zaten günümüz Avrupa’sı da her ne kadar atalarının mirasını devam ettirse de bu iktidarı ve ihtişamı halen tüm görkemiyle sürdürebiliyorlarsa bundaki en önemli faktör kesinlikle bu yukarıdaki bahsettiğim kafa yapısıdır! Yoksa emin ol senin ülkene de yüklü miktarda milyar dolarlar giriyor. Senin ülkene de turist geliyor. Senin ülkene de küreseller yatırım yapıyor. Ancak bu yatırımları asla bir Norveç ya da Almanya gibi değerlendiremedin. Geçen The Economist Türkiye’nin bir sayısında manşet atıldı: “Türkler tekstilden kazanıyor Alman lüks araçlarında yiyor” diye. İşte onlar üretir sen ise onların yaratıcılıklarının ürünleri olan oyuncaklarla hovardalık yaparsın ve sermayeni tüketirsin. Zaten dikkat ederseniz bizim ülkede gelenektir. Eline üç kuruş para geçen kendini 3 milyar dolarlık şirketin sahibi zannedip s350, s600 Mercedes’lere binmeye başlar…

Neyse… Sonuç olarak arladaşım; senin eğitim sistemin ve kafa yapın kötü. Evet ben de bir Türk’üm ve benim de kötü… Sen ve birçokları; bir girişimci olmak yerine Google’da bu başlığı görüp de geldiyseniz biatçı olup teslimiyeti seçiyorsunuz demektir. Reddedecek birşey yok. Bilmemek ayıp değil, aksine bilmeyip de öğrenmek için çabalamamak ayıp. Tüm bunları değişmek sizin elinizde. Bilimsel ve özgürlükçü, bağımsız, girişken bir yönelime sahip olmak da sizin elinizde….Hadi adiyos, admin Abinizden bu günlük bu kadar. Görüşmek üzere…

Yorum yapın