Teknolojinin Yarattığı İş Gücü Kaybıyla Başa Çıkabilmek

İki Büyük Çelişki 

Konumuzun ve yazımızın hemen başında iki büyük çelişkiden bahsetmek istiyorum sevgili parlak fikirler okurları. Bu sayede konuya daha derin ve anlamlı yaklaşmış oluyoruz ve ortaya atacağımız öneriler de aynı derecede anlamlı ve mantıklı olcaktır.

Hani bir dizi vardı: Sonunu düşünen kahraman olamaz diye. Kapitalizm de sonunu düşünmeden büyüyen ve şişme noktasına gelen bir ekonomik sistem. Bununla birlikte hemen hemen her 5 yılda bir ülkelerden birini ya da komple dünyayı saran bir ekonomik krizin olma nedeni de budur. Pazar o kadar büyür ki birilerinin elinde fazla mal veya ürün kalır. Gereğinden ya da ihtiyaç sahiplerinden fazla üreten bir sistem kapitalizm. Yani kimin ne kadar tüketeceği bakılmıyor. Herkes elindekinin hepsini satmaya çalışıyor.

Ama başkaları da üretiyor ve pazara koyuyor. Hal böyle olunca elde fazla ürün kalması kaçınılmaz oluyor. Kimse kimin ne kadar üreteceğine bakmıyor. Bu birinci çelişki. Herkes istediği kadar ürünü üretmekte ve bunları pazar piyasanın içine akıtıp halkın beğenesine ve alımına sunmakta özgür.

İkinci çelişki ise alım gücünün kimler tarafından düşürüldüğü sorusuna bir türlü net yanıt verilememesidir. Buna net yanıt verilse işsizlik de ortadan kalkacak, fazla ve aşırı büyüme de. Şu an dünyayı havaya uçuracak kadar fazla nükleer ve atom bombası olduğu var sayılıyor belli başlı güçlerin elinde. İşte bilimin geldiği getirildiği nokta bu. Dünyayı yok edecek bir gücü üretmek, hangi bilimin mantığına sığınabilir. Aynı şey ekonomik faaliyetler için de geçerli.

Siz insanları hem yoksullaştırıp hem alım güçlerini aşağı çekiyorsunuz, tamamen dip noktasında onları ortak bir kader birliğine mahkum ediyorsunuz. Ama üretmeye ve ürettiklerinizi satmaya devam edeceğinizi de düşünüyorsunuz. İkinci ve en büyük çelişki işte budur. Fabrikalarda, işletmelerde, çeşitli kurumlarda kanıyla canıyla çalışan arkadaşları çalışma sahasından uzaklaştırıp beş kişinin yapacağı işi tek bir makineye bağlıyorsunuz.

Güzel. Buraya kadar güzel. Ancak bundan sonra işin sakat noktası başlıyor işte. Dışarıda işsiz yığını oluşurken siz üretimi ve hizmet makinelere bırakıyorsunuz. Teknolojik unsurların arkasına sığınıp oh ne güzel, ne hızlı, ne kaliteli üretiyorum diyorsunuz. Ama dışarıda onu alabilecek insanların sayısını da düşürmüş oluyorsunuz. İşte bu kapitalist ekonomik sistemin en büyük çıkmazlarından biridir.

Peki ne yapacağız? Serbest piyasa ekonomisinde neyse ki çareler tükenmiyor. Şimdi adım adım bu iş gücü kaybını önleyebilmek adına kurumsal ve bireysel bazda neler yapabileceğimize bir bakalım. Enseyi karartmayalım. Umut bizimle ve sizinle olsun.

İş gücü kaybı artarak devam ediyor.

İş arıyorum. Maalesef bu uğursuz ve kötücül cümleyi binlerce ağızdan duyuyor, binlerce yazıdan okuyoruz. İş aramak, bir lanet olarak üstümüze çöküyor. Bizim işlerimizi kapanlar ise bizden daha iyi çalışan işçiler değil bizzat makineler ve teknolojik unsurlar. Peki bu böyle mi gidecek? İnsanın ürettiği yapay zeka karşısında insan en sonunda işsizlikle, yoksullukla, çaresizlikle yenilecek mi? Hayır. Çünkü yapay zekanın yapamadığı şeyler var. Önce bunu bir tartışalım sevgili parlak fikirler okurları.

Hangi bölümü okusam işsiz kalmam?-10 adımda cevabını bul! hazır konumuz iş gücü kaybı ve işsizlikten açılmışken. En azından yolun başında iken biraz daha isabetli ve tutarlı kararlar vermek isteyen okurlarımız için bu makaleyi buraya bırakıyoruz. Çoğu zaman vaktinde sormadığımız bir soru bu. Hangi bölümü işsiz kalmam sorusu. Mesela ben radyo-tv-sinema okuyarak bu soruyu hiç sormamış olmamı kanıtlamıştım kendime. Ben ettim siz etmeyin değerli dostlar. Siz sorun ya da bir bilene sordurun. 10 adımda cevaplar yazımızın içlerinde şanslı okurlarımızı bekliyor.

Yapay Zekalar Vs İnsanlar 

Evet arkadaşlar. Başlığı biraz abartı bulsanız da son dönemin birinci gerçekliği bu. Yapay zekalar insanlara karşı. Ve bu soru şöyle başlıyor: İnsan kendisinden daha üstün, daha zeki bir ürün ortaya koyabilir mi?

Bazı alanlarda teknolojik buluşların insan zekasından daha hızlı, daha kontrollü ve daha kesin sonuçlu üretimler ortaya koyduğu gözlemlendi. Hatta bir yapay zekanın yazdığı roman neredeyse ödül alıyordu. Peki bunun sonu ne olacak? Her şeyi teknoloji ve makineler yapacaksa biz insanlara ne kalacak?

Bir diğer grup ise tamamen umudunu koruyor. Makinelerin bir yerde bocalayacağını, hata yapacağını ve hiçbir şeyin insan zekasından daha üstün olmadığını söylüyor. Aynı zamanda makinelerin hayatının bir fiş, bir priz aracılığıyla tamamen insan elinde olması da asıl gücün ve kontrolün ve tüm bunların toplamında asıl zekanın insanın elinde olduğunu gösterdiğini ifade ediyorlar.

Bence de haksız sayılmazlar. Şimdi örneğin hakemler konusu var ülkemizde. Memlekette hakem hatalarından dem vuran sayısı milyonları geçmiş durumda. Ve maçları insanlar değil robotlar yönetsin diye bir geyik vardı uzun zamandır. Onun öncesinde ise daha masumduk: Hakeme gözlük, eline gözlük diye tezahürat yapıyorduk en fazla. Her neyse.

Şimdi maçları hakemler değil robotlar, yani yapay zekalar yönetse bile iş değişmeyecek hiç. Çünkü sonuçta o robotların vereceği kararlara da hakemler, yani insanlar bakacak. Onları o sahaya getiren ve maçları tam anlamıyla hakkaniyetli yönetmesi için gerekli yaptırımları da insanlar uygulayacak yine de. Bu da işsizliğin belli başlı noktalarda teknolojik ürünlerin fazlalığından kaynaklandığı gösteriyor bize. Öyleyse çözüm de bizimle. Peki ama nasıl? Şimdi sıradaki konumuz tam olarak bu sevgili parlak fikirler okurları.

 

Yapay zekalar bizi yenecek mi?

Hayır arkadaşlar. Makineler sadece teknik işleri halledebilir. Evet roman yazabilirler ama şiir yazamazlar. İşte aradaki ayrımı ve farkı tam olarak bununla görebiliriz. Bir iradesi olmayanın kontrol noktası olsa da iş hiç değişmeyecektir. Asıl olan insani sıcaklık, insani duyarlılık ve bunun beraberinde getirdiği iyi niyetli üretimdir. Dünyayı ayakta tutan da yapay zekalar değil insanın özünde bulunan bu iyi niyetlerdir. Her ne kadar kırıntı olarak kalsa da.

href=”https://parlakfikirler.org/teknolojiyi-sirket-yonetmek-icin-kullanabilmek/”>Teknolojiyi Şirket Yönetmek İçin Kullanabilmek adlı yazımız tam olarak bu konumuzla alakalı. Alakası ise şuradan. Teknolojiyi şirket yönetmek için kullanmak demek o şirkette belli başlı insanların işine son vermek demek anlamına gelmiyor aslında! Birilerinin kötülüğünü ön gören ya da şart koşan her türden üretim ne kadar teknolojik olursa olsun en başta kendisine zararlıdır zira. Bu nedenle, tam da bu nedenle teknolojiyi hem şirket hem de insanların yararına üretmek ve kullanmak en insani olacaktır. Şimdiden keyifli okumalar dileriz.

Teknolojinin Yarattığı İş Gücü Kaybıyla Başa Çıkabilmek

Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin insan zekası ve yaratıcılığı karşısında dayanamaz. Evet bir robot tenis oynayabilir ama oyunun sonunda maçı kaybettiğinde ağlamaz. Göz yaşı dökemez. Çok mu duygusal bir yorum oldu? Öyleyse şöyle diyelim.

Yapay zekaların bir disiplini ola da bir sorumluluk duyguları yoktur. Onlar sorumlu olduğu için değil kendisine öyle yüklendiği için işine gücüne bakar. Eve ekmek götürmek zorunda değildir. Bakmak zorunda olduğu bir ailesi yoktur. Günlük barınma ihtiyacı ya da yeme içme ihtiyacı tamamen minimaldir.

İşte bu nedenle teknoloji yararımıza kullanmalıyız ama asla tam tepeye çıkartmamalıyız. Ancak insanlığın yararına olan şeyler insanca ve dünyada karşılığını görür.

Yaptığınız her işin ve alın terinizin karşılığını misliyle görmeniz dileğiyle.

Yorum yapın