Toplu Halde Yaşayabilmek Ve Bedelleri

Arkadaşlar hazırsanız başlıyoruz.

crowd photo

Toplu Halde Yaşamanın Bedelleri Nelerdir? 

1- Gürültü: Gürültüsü patırtısı hiç bitmez kalabalık yaşamların. İnsan durduğu yerde ses çıkaran tek canlıdır çünkü. Ve de hayatını idame ettirmek için kullanması zorunlu alet ve gereçlerin çıkardığı sesler. Caddelere ve sokaklara bakan evlerde, evlerin önünde birikir sesler. Biri sinirlenir önündeki araca korna çalar. Biri matkabı çalıştırır. Biri yanında yürüdüğü arkadaşıyla sanki dünya onunmuş gibi sesli sesli muhabbet eder. Bu kadar orantısız ve alakasız sesin iç içe geçmesi ise gürültünün bir kabus olarak üzerimize çöreklenmesi demektir.

Artık kaba kulak bir çocukluk hastalığı değil bir yetişkin hastalığıdır. Ve bir süreliğine değil genel geçer bir zaman süreliğine uğuldar başımızda.

2- Çevre Kirliliği: İnsanın çevreyi hor kullanımı, yürüdüğü sokaklara bile saygı duymayıp çöplerini yere atması… Bunun dışında fabrikaların, iş makinelerinin, arabaların egzozlarının çıkardığı kirlilik, ozon tabakamızı da dünyamızı da bir güzelce kirletmiş bulunuyor. İnsanların toplu yaşamından bir nizam değil, bir kaos ortamı çıkmaktadır. Gaz kelimesi de kaos kelimesinden gelmektedir zaten. Bu nedenle zehirli gazlar toplu yaşamanın ağır bir bedeli olarak karşımıza çıkar.

Çevreci Bir Örgüt Kurmak ben bireysel değil örgütlü bir şekilde çevre kirliliği ile mücadele etmek ve insanları bu konuda aydınlatmak istiyorum diyenler için: Çevreci bir örgüt kurmak için gerekenler neler, keyifli ve zor yanları nelerdir, getirileri ne olabilir gibi soruların yanıtlarını aradığımız yazımız sizler için buraya bırakıldı.

3- Tartışma – Kavga: Çeşitli haberlerde okuyor ve görüyoruz. İnsanlar ”sen neden bana yan baktın” diye bile kavga çıkarabiliyor. Çünkü toplu halde yaşamak aslında biz insanlara göre değil tam olarak karıncalara göre. Biz insanlar ise başka insanların varlığından çekeriz hep. Kederlenir, huzursuz ve tedirgin olur, kaygı ve korkuyla dolarız adeta. Bunun getirisi olarak akla mantığa sığmayan sudan sebeplerden ötürü birbirimizle kavga ederiz. Apartman dairelerinde, şehrin trafiğinde, sokakta, kaldırımda onlarca tartışmaya, kavgaya şahit olmamız ya da doğrudan katılmamız hep bundandır işte.

Eğer İstanbul gibi bir metropolde yaşıyorsanız yolda kimseye çarpmadan yürümek bile bir sanattır. Şu görselde de gördüğümüz üzere arabalardan ve binalardan ayrı kalan bölgelerin hepsini insan doldurmuştur. Herkesin bir telaşı, bir acelesi, bir yürüme stili vardır. Herkes herkese çarpar kimse kimseden özür dilemez. Bir an önce eve, işe, hedefe varmak için koşturur dururuz. Aldığımız hava değil, içtiğimiz su değil. Ama yine de yürür dururuz.

4- Trafik: Herkes sabah 6 ile 9 arasında işe gidiyor. Aynı şekilde okula da. Ve herkes akşam 5’ten 6’dan sonra işten, okullarından dönüyor. Bu da trafikte kabus bir kalabalık yaratıyor. İnsanlar beş dakikada gidecekleri yere iki saatte varabiliyor. Çeşitli düzensizlikler, bazı düzenlerin hep bir arada tutulmasından kaynaklanıyor. Herkesin iş ve okul saatinin aynı olması ve bu herkesin milyonlardan oluşması trafik sorununu büyüttükçe büyütüyor.

5- Önemsizlik Hissi: Kalabalığa karışmak eskiden olumlu bir anlam taşırdı. Ama şimdi tamamen menfi bir anlamı çağrıştırıyor. Nazım Hikmet’in Herkes Gibisin şiirindeki sitem dolu dizeler gibi. Artık herkes, kendini kendi olarak değil herkesten biri olarak görüyor. Bir istatistik bilançosunun basit grafikleri gibiyiz hepimiz. Yüzdelerin, sayıların içinde boğulup gidiyoruz. Kimseyi önemsemiyor ve kimse tarafından önemsenmiyoruz. Bu da toplu yaşamanın psikolojik bir etkisi olarak karşımıza çıkıyor maalesef.

Gençlerin Bu Amansız Yalnızlığı Nereye Kadar Sürecek? kalabalıkların içinde yalnız hissetmek ise daha koyu ve daha derin bir şekilde canımızı acıtıyor. Kalabalığa yanlış karışıyoruz. Kalabalıktan biri olmadan önce kendimiz olmalıyız ve kendimize, etrafımıza sormalıyız. Gençlerin bu amansız yalnızlığı tam olarak ne kadar daha devam edecek? Cevapları bulmaya yazımızdan başlayabilirsiniz. İyi okumalar dilerim.

6- Basık – Küçük – İç İçe Geçmiş Daireler: Çoğumuz şehrin yaşamlarında bodrum katlarına, 50 metre karelik dip bucak yerlere sıkıştırılmış durumdayız. Basık daireler… Küçücük yerlerde üç – dört kişi birden yaşamaya çalışmalar. Herkes bir merkeze doğru hareket etmek zorunda çünkü. Fazla uzaklaşırsa iş yerine, okuluna, sorumluluklarına uzak kalacak. O merkezler de tek ve sabit olduğuna göre insanlar toplu halde yaşamaya, daha doğru bir ifadeyle yaşamaya çalışmaya devam ediyor.  

7- Kentsel Çirkinlik: Ve mimari sanatı biter. Artık mümkün olduğunca fazla insanı mümkün olduğundan kontenjanlı bir şekilde bir yerlere sığdırmak zanaatı var. Etrafınızda ”vay be güzelliğe bak” diyebileceğiniz bina görüyorsunuz? Neredeyse bir elin parmağını geçmez. Ama çirkinlikleriyle tövbe çektiren ucube binalar yükselmeye ve üstümüzde korku dolu bir tiksinme yaratmaya devam ediyorlar.

MİMARLIK ben mimar olacağım ve içinde bulunduğum kenti, topluca yaşadığımız binaları daha güzel yapacağım diyenler için mimarlık konu başlığımız ektedir. Şimdiden keyifli ve bol güzellik içeren okumalar diliyoruz.

Toplu halde yaşamak değildir tek yaptığımız. Bir de bununla birlikte toplu halde tatil yapmaya, eğlenmeye çalışırız. Şu görsel bir kumsal arkadaşlar. İnsanlar güya güneşlenmeye, denizde yüzmeye çalışıyor. Dünyanın çoğu kısmını kullanmıyoruz, boş bırakıyoruz. Sonra kaşık kadar yerlerde iş yapmaya, tatil yapmaya, eğlenmeye çalışıyoruz. İnsan ironik bir varlıktır ve dünya daha kötü bir yer haline çevrilemezdi sevgili parlak fikirler okurları.

Toplu Halde Yaşamak Zorunda Mıyız? 

Teorik açıdan hayır, yaşamak zorunda değiliz. Çünkü dünyada herkese yetecek kadar gani gani alan var. Ama büyük bir paradoks bizi buralara kadar getirdi. İlk çelişki, herkesin ve her şeyin bir merkezinin olması. Örneğin iş merkezleri. Ve o merkezlere gidebilmek için belli alanlara serpiştirilir gibi taşınan insanlar. Bu, zorunluluk elbet. Toplu halde yaşamazsak, hayatı minimalize edemeyiz. Herkes, işe, okula, gitmesi gereken yere geç kalır.

Ancak ayrı bir paradoks olarak şunu da eklemeliyiz. Günümüzde her birey, yalnız kalmak ve kafasını dinlemek için aynı yerlere gidiyor. Mesela yaz gelsin de Bodrum’a gideyim diye düşünen binlerce kafa var. Sonuç: Toplu halde yaşamanın baskısından kurtulmak için toplu halde eğlenmeye, tatil yapmaya çalışanların tarifsiz çelişkisi ve düş kırıklığı.

Görünen köy, kılavuz istemez. Görünen çirkinlik de gözlük istemez. Bugün toplu halde yaşamanın en ağır bedellerinden biri olarak beton çirkinliğinin içine batırıldık. Ve bundan sonra da iç içe geçmiş, şehrin molozundan ve egzozundan başka bir şey vaat etmeyen daha çirkin bir dünyaya doğru yol alıyoruz.

Toplu Halde Yaşarken Dikkat Edilecek Belli Başlı Hususlar Nelerdir? 

1- Hoşgörü:  Ortak kurallar belirlemeli ve onlara uymalıyız. Herkesin şahsi kuralı olursa kaos doğar. Kaostan da maraz çıkar. Örneğin cumartesi gecesi evinde müzik dinleyen komşunu sesi biraz açık diye sertçe uyarmak genel bir kural değil şahsi bir şımarıklıktır. Ve kimse buna uymak zorunda değildir. Zira pazar büyük çoğunluğun izin günüdür. Bu küçük örnekler çoğaltılabilir.

2- Karşılıklı saygı: Birbirimizin yaşam alanlarına ve hürriyetlerine saygı göstermek zorundayız. Böylece çevremiz de alın yazımız da hayata bakış açımız da daha temiz, daha insani bir hale bürünür. Karşılıklı saygıda ise dikkat etmemiz gereken ana nokta karşılıklı olmasıdır. Ancak o zaman insan toplu halde yaşamanın ağır bedellerini paylaşarak ve kimsenin sırtına ekstra bir yük bindirmeye yaşayabilir.

Yorum yapın