Yaratıcı İnsanlar Şizofreniye Daha Mı Yatkın

Yine ilginç bir konu ile karşınızdayız sevgili parlak fikirler okurları. Bugün soracağımız ilk soru: Yaratıcı insanlar şizofreniye daha mı yakın olacak. Ve cevabımız kesinlikle evet. Dövüş Kulübü filmini izleyenleriniz çoktur ve izlemiş olanlarınızın çoğu da o filmin bir şizofreni hikayesi olduğunu bilir. Burada asıl nokta, ana karakterin birbirinden ilginç deyişler, sloganlar ve felsefeler üretip binleri arkasından sürüklemesidir.

Karakterin yaratım aşaması o kadar sancılı ve vaat edici geçer ki insanlar etrafında toplandıkça acısı da acımasızlığı da artar. Dövüş Kulübü olarak girmedikleri delik, yapmadıkları eylem kalmaz.

Psikolojik Hastalığı Olanlara İş Önerileri adlı yazımız ise durumu şizofreni kadar ağır olmayan ancak yine de psikolojik sıkıntıları bulunan insanlara iş önerilerinde bulunuyor. Bu sayede onlar toplum tarafından ve merkezlerden uzaklaştırılmamış bilakis toplum ve iş hayatının içine teşvik edilmiş oluyor. Unutmayın ki siz psikolojik rahatsızlığınızdan daha güçlüsünüz. O nedenle iş önerilerine bakmak bile, ilk etapta sizi hayata çekecek bir adım olacaktır.

Peki her yaratıcı insan şizofrenliğin kıyılarında mı dolaşmaktadır? Sanıyoruz ki evet. Ama o kıyılara yakınlığı uzaklığı da kendileri belirler. Yani biz burada parlak fikirler olarak her yaratıcı insan potansiyel bir şizofren desek ağır saçmalamış oluruz. O zaman beste yapan, roman ve şiirle uğraşan, resim çizen, fotoğraf çeken herke ağır psikozlu ve birer şizofren başlangıcında olurdu. Böyle bir şey olmadığına göre yaratıcı insanlardan hangileri şizofreniye daha çok yakınlaşır sorusunu sorma vaktimiz gelmiş demektir.

Yaratıcılıkları altında ezilecek kadar güçsüz tıynette olanlar şizofreniye kaptırırlar kendileri. Çünkü gerçekler alemi ile hayaller alemi arasındaki örtü çok zayıf bünyeler için bir tuzak halinde kaldırılır. Bunu kimler nasıl yapıyor, bilemeyiz. Zira şizofreni hakkında en az şey bilinip tedavisi bile sadece çeşitli tahmin ve temennilerle yapılan bir hastalık. Ondandır ki milyonda bir örneklerini saymazsak – ki onlar da kendi kendine iyileşenlerdir – şizofren hastalığının ne nedenlerini ne de tedavisini biliyoruz.

Hani maalesef tıp o kadar da gelişmiş durumda ve düzeyde değil. Bu da yaratıcılığın insan üzerindeki yıkıcı etkisine katlanmamız gerektiğini bize gösteriyor. Peki bundan şöyle bir sonuç çıkar mı dersiniz? Her yaratıcı insan, yaratıcılık alanında uğraşan her kişi, aynı zamanda şizofreni illetine tutulma riskini göze alıyor demektir. Evet. Özellikle sanatçılar bu konuda çok talihsizler. Birazdan bir örnek vereceğiz zaten ilk görselimiz ile birlikte.

Şimdi sizi yeni bir başlık ile baş başa bırakıyoruz. Önce şizofreni hastalarına yasak olan, doktorları tarafından kısıtlama ve ambargo getirilen kuralları ve uygulamaları aktaracağız. Doktorların yasak listesinde bulunan üç ana noktayı dikkate aldığımızda yaratıcılık ile şizofreninin nasıl aynı kulvarda rol aldıklarını bir kere daha göreceğiz.

Val Kilmer. Yeni nesil pek bilmez. Ama eskilerde, özellikle 90’lı yılların başında çok önemli bir Hollywood oyuncusu idi. Zaten 1991 yılında Oliver Stone adlı ünlü Amerikalı yönetmen tarafından çekilmiş The Doors filminde önemli bir rolü almış ve hayran sayısını ikiye katlamıştı o filmden sonra. Ancak The Doors grubunun solisti olan Jim Morrison’ı canlandırdıktan sonra Val Kilmer, şizofreni belirtileri göstermeye başladı. Bazıları buna şehir efsanesi bazıları ise gerçeğin ta kendisi dese de biz biliyoruz ki Val Kilmer, o filmden sonra uzun yıllar boyunca ortalıkta ben ‘‘Jim Morrison”ım diye dolaşmıştır. Yaratıcılık ile şizofreninin kesiştiği noktada çok önemli bir aktörün kariyer olarak düşüşü de bundan sonrasına tekabül eder.

Bir Paranoid Şizofreni İle Başa Çıkma Teknikleri adlı makalemiz ise yaratıcılık kökenlerinden uzakta hastalık ile mücadele değil hasta ile başa çıkma tekniklerini size sunuyor. Zira bir şizofren arkadaşınız, akrabanız ya da hastanız var ise onlarla başa çıkmak, onlarla iletişim kurmak çoğu zaman çıkmaz bir sokakta gidilecek yer aramaya benzer. Bu nedenle bu makalemizi de ekstra bir bilgi niyetinde değil bu konuya ek bir parantez olarak okumanız önemle rica olunur.

Şizofrenlere Yasak Listesi 

Kendisine bipolar bozukluk ve şizofren başlangıcı teşhisi konulan bir arkadaşım vardı. Son terapisinden sonra ”artık birlikte daha az film izleyeceğiz” dedi. O neden diye sorduğumda doktorunun ikaz ettiğini, şizofreninin daha ileri boyutlara taşmaması için film izlemeyi en aza indirgemesini salık verdiğini iletti. Şaşırmıştım. Zira film, sinema sanatı, nasıl olur da şizofreni hastalığını ileriye taşabilirdi. Arkadaşım ona da açıklık getirdi. Görsel hafızayı tetikleyen her şey, şizofreni için bir tehlike, bir arz ediyormuş. Bu yüzden bunun önüne geçmek ve riske hiç girmemek için film yasakmış. Özellikle fantastik ve korku – gerilim filmleri.

Bir diğer yasak ise roman okumaktı. Örneğin şiir ya da deneme okuyabilirdi. Ama hikaye ya da roman okuması kesinlikle yasaktı. Bunlar da beynin yaratıcı bölgesini genişleten ana ögelerdi. Ancak şizofreninin hayal dünyası zaten sürekli büyüyen bir vaha olduğu için hikaye çatısı ve kurgusu olan kitapları okumak, yangına körükle gitmek anlamına geliyordu.

Bir diğer yasak ise saçma gelecek ama pek fazla hayal kurmamasıydı. Hayal yasaktı. Gördüğü rüyaları not almak ya da başkalarına anlatmak yoktu.

Yani kısacası düşler alemine dair çok fazla veri biriktirmek ve onları dillendirmek yoktu. Benim çıkarsamam şu olmuştu: Demek ki gördüğümüz rüyalar, okuduğumuz roman karakterleri, yerimizden sarsılarak izlediğimiz nice korku ve fantastik filmler, bizi adım adım şizofreniye taşıyabilirdi. Kaldı ki şizofreni genel olarak genetik bir hastalıktı. Buna rağmen bunu tetikleyen ögeler, hayatımızın gündelik rutinleri arasında yer alan basit ve legal ürünlerdi. Özellikle sanat ürünleri.

Şizofreni yaratma zevkinin ve lüksünün, yani yaratıcılık dehasının ve erdeminin karanlık boyutlara çekilmesidir. Kişi, artık bir tek kendini bölerek kendinden ötekiler yaratabilir. Onlarla başa çıkabilmesi ise olanaksızdır. Her kafadan bir ses çıkmaz. Tek kafadan çok ses çıkar. Bu görselde de gördüğümüz üzere kendi kendine satranç oynayan bir adam… Onun yaratım süreci kendini ikiye bölmüş. Artık bir arkadaşa ihtiyacı yok. Çünkü bir arkadaşı halihazırda var!

Yaratıcılıktan Adım Adım Şizofreniye 

1- Yalnız Kalma: Yaratıcı insanlar özellikle küçük ve muhafazakar yerlerdeyse sıkışır kalır. Bu sıkışıp kalma bir uzlete çekilme gibi görülse de daha çok kendi çekirdeğine, kendi karakterine gömülmek olur. Zira yaratıcılığını uygulamaya geçirecek, onu ifade edebilecek bir alan kalmamıştır kişiye. Bu da daha çok yalnız kalmayı ve çeşitli hastalıkların gizemli bir şekilde önce sinir sistemine sonra bilincin tamamına yayılmasına neden olur.

İçinizdeki yaratıcı gücü bir şekilde dışarıya enerji olarak bırakmaya çalışın.

2- Fantastik Dünyaya Sığınma: Giderek yalnız kalan yaratıcı kişi en sonunda kendi fantastik dünyasına sığınır. Burada hayali arkadaşlar edinir. Çünkü böylesi daha güvenli ve huzur vericidir. O hayali arkadaşlar, onu dinler, onu korur ve her şeyde önemlisi ona inanır. Böylece dış dünyanın kabuklarında gerçek ile hayal dünyası birbirine karışır. Ne gerçek, ne düştür karışır iyice birbirine.

Gerçeklik algısının tamamen yitirilmesi ile birlikte de yaratıcılık alanı şizofreni alanına dönüşür. Herkese acil şifalar diliyoruz ve güvenli bölgede yaratıcılık denemeleri temenni ediyoruz.

Yorum yapın