Yaratıcılığınızı En Zor, En Çıkmaz Anlarda Lehinize Kullanabilmek

Günümüzde nice problem kısır döngüden dolayı çıkıyor ve nice sorun da kısır döngünün içine hapsedilmiş şekillerde çözülmeye zorlanıyor. Her şey şartlı bir refleksin izin verdiği tek tip hareketlerin için ama bilgisizlikten, ama işlerine öyle geldiği için itinayla sıkıştırılıyor. Bunun adına da normal adı veriliyor.

Bakın sevgili parlak fikirler okurları! Günümüzde ”normal” kelimesi kadar tehlikeli bir başka kelime daha yoktur. Eğer bu yazımızın içinde yaratıcılıktan dem vuracak, onun hayatımıza doğrudan etkilerini ve yararlarını konuşacaksak önce şu ”normal” belasından kurtulmamız gerek.

İnsan daha 6 yaşında okula gider ve normalleştirilmeye başlanır. Yaptığınız üretim alanında olsun insan ilişkilerinde olsun en ufak bir taşkınlık, uca uzanan bir farklılık, öğretmenler tarafından ikaz ve kötü not ile cezalandırılır. Her şey matematiğin kesin kuralları çerçevesinde tanımlanmış ve öyle konumlandırılmıştır.

Okulda ilerledikçe, liseye ve üniversiteye gelindiğinde de farklı bir şeyin olmadığını, her şeyin ve herkesin mutlak surette bir aynılık deryasında cirit attığını görürsünüz. Komik ve gülünç olan ise yapılan klişeler, aynı uygulamalar, benzer örnekler her defasında yapılan kişi tarafından dünyanın en özgün, en yaratıcı şeyi sunulmuş gibi olması.

Bu satırların yazarı olarak radyo-tv-sinema bölümünden mezun olduğumu söyleyebilirim size. Ve öğrencilik hayatım boyunca birçok öğrenci arkadaşın birçok kısa filmine ‘maalesef” tanıklık etmek ve onları izlemek zorunda kaldım. Hepsi birbirinin ve çok sevdiği yönetmenlerin birer taklidinden ibaretti. Ama takındıkları tavırlar ve sattıkları caka göz önünde bulundurulunca sanki hepsi sıfırdan, hepsi harikulade ve son derece yaratıcı filmlere imza atmıştı.

Bu kişisel örnek gerek ülkedeki gidişatı gerekse dünyadaki düşüşü bize gösteriyor. Yaratıcılar, klişelere karşı! Bu, her zaman böyle olmuştur. Ancak yine kişisel bazda, kendimizi kurtarmaya gelince iş, işte o noktada sorunlara karşı klişe çözümler üretenler en başta kaybetmeye mahkumdurlar halihazırda.

Klişe beyin ile diyalog: Aga, kızın kalbini kırdım, iki gündür telefonlarıma da cevap vermiyor. Ne yapmalıyım? Klişe beyinden gelen cevap: Git, bir özür dile kızdan. Düzelir aranız!

Hadi ya özür dile demek. Gerçekten mi? Bak bu benim hiç aklıma gelmemişti.

Yaratıcılığı Arttırma Yöntemleri yaratıcılık zihinsel olduğu kadar teknik bir meseledir de ve her teknik mesele de olduğu gibi onları arttırma yöntemleri de mevcuttur. Ancak bunun kursları da vardır. Yaratıcı yazarlık dersleri vs. Daha en başta yaratıcılığı başkasından öğrenerek kendi üretim döngünüzü baltalamayı hedefleyen bir kurslardan uzak durmanızı öneririm. Yaratıcılığı başkasından öğrenecekseniz nasıl yaratıcı olabilirsiniz ki? Sadece ona giden yolları öğrenmek ve sonra kendi bahçenizde kendi çiçeklerinizi en özgün bir şekilde yetiştirmek istiyorsanız yaratıcılığı arttırma yöntemleri yazımız sizlerle birlikte.

 

Yaratıcı donanım için başka fikirlerden beslenmeyi ihmal etmeyin.

Yaratıcılığın 2 Dostu: Umutlu Olmak ve İnanmak 

Umutlu olmak fakat neye karşı? Elbetteki gelen sorunların, çığırından çıkan işlerin, başa gelen belaların geldikleri gibi gideceklerine olan umuttan bahsediyoruz. Dünyada bir tek ölümün çaresi yoktur dostlar, kim bilir çoğu zaman ölümün kendisi bir çare olduğundandır belki. Her neyse.

Artık umutlu olmak zor. Çünkü insanların hem dış faktörlere hem de kendilerine olan inançları azalmış durumda. En ufak olumsuz bir durum karşısında bütün yelkenler fora. Eski insanların daha güçlü olması, daha umutlu olmalarından ve bin bir tür bela görmelerinden kaynaklanıyordu.

Modern insanlar ise güçlü olacaksa yaratıcı olmak zorundalar. Çünkü artık belalar, dertler de yaratıcı. Gelişen dünya algısı ile birlikte acı çekme biçimleri bile değişti. Dünyanın bin bir tür hali var diyen annelerimiz yanılmadı. Yaratıcı olmak için ve bunu daim kılmak için iki dostunuza güvenin. Umutlu olun ve inanın. Her meselenin bir değil onlarca çözüm yolu olduğuna inanın. Beyninizin kıvılcım noktalarına, zekanızın bela kovucu gücüne inanın. İnanın ki olsun! İnanmazsanız, daha baştan yenilgiyi kabul etmiş ve kendi adınızı buğulu camlardan silmek üzere olduğunuzu anlamış olursunuz.

Gelecek Neden Zeki İnsanlardan Ziyade Yaratıcı İnsanların? geleceğe inanıyorsanız kendinize ve umutlu olmaya da inanacaksınız. Hiçbir şey sizden daha güçlü değil. Bu dünyanın efendisi olan insan, karmaşık ilişkilerin ve sorunların yumağında öyle hemen çözülecek kadar basit ya da hafife alınacak bir varlık değil. Baktınız gördünüz, ne yapsanız ne etseniz de sorun çözülmüyor. Yaratıcılığın yetmediği sorunlar yok mu? Var elbet. O zaman da yapacağınız son yaratıcılık, o sorunu unutmak, görmezden gelmek ve umursamamak olacaktır. Siz o yöne bakmadığınız sürece,  o yöndeki hiçbir şey gerçek değildir!

Yaratıcı kafada her fikir başka bir renktedir.

Yaratıcılığın 3 Bileşeni 

1- Bulmak: 

Mucit, icat etmek için önce fikri bulmak zorunda. Kaşif, keşfetmek istediği yerin ne olduğuna karar verip yönünü seçtikten sonra harekete geçebilir ancak. Yaratıcı da önce odaklanmalı, konuya ve yaratım sürecine vakıf olmalı ve ondan sonra düşünce dinamolarını harekete geçirmeli.

Yaratıcı olmanın ilk şartı bulmaktır. Kendini bulmak, fikrini bulmak, hareket ve çıkış noktasını bulmak. Ancak bundan sonradır ki yaratıcılık kaotik ortamından uzaklaşıp belli bir hedefe doğru yönelebilir. Hedefsiz yaratıcılık ise, insanı daha fazla zor duruma, daha fazla çıkmaza sokmaktan başka bir halta yaramaz. Önemli olan kurgudur, kurguyu oturtmayı bilmektir.

Bir yazar düşünün ki aklına her gün romanı yazılacak bir konu geliyor. Epey yaratıcı doğrusu. Ama ondan devam ettirecek, romanı nihayete erdirecek kurgusal dirayet yok. O sadece buluyor ve bırakıyor. İşin peşine düşmüyor, sonuç ile değil sadece başlangıç ile ilgileniyor. Bundandır ki insanlar zaten yaratıcı olan güçlerini sağda solda, dağınık mevzilerde döke saça sarf edip heba ediyor.

 

2- Özümsemek: 

Bulduğunuz yaratıcılık iksirini özümsemeli, onu içkin hale getirmelisiniz. En zor, en çıkmaz anlarda gerek çaresizlikten, gerekse telaştan kafanıza yıldırım düşer gibi bir sürü yaratıcı ya da kendini yaratıcı sandıran fikirler, çözümler, önlemler gelecektir. Özümseme süreci şuna işaret eder. Gerçekten yaratıcı zannettiğim çözüm, bir hakikat mi bir yanılsama mı?

Hani bazen aklımıza süper bir dize gelir. Dur şunu bir not alayım deriz. Sonra birkaç gün sonra o dizenin başkası tarafından üstelik daha güzel, daha estetize bir şekilde bir başkası tarafından yazıldığını görürüz. İşte yaratıcılığın kısır döngüye çok yakın duran karmaşası burada durur. İnsan, bazen kendi kendini aldatabilen saf bir canlıdır. O saflıkla da dünyanın en pratik çözümünü, en özgün savunma yöntemini bulduğunu sanar da yanılgıların en büyüğünü tadar sonunda.

Kısırlık ile yaratıcılık arasındaki ince çizgiye son sürat dikkat etmeli. Yoksa çözüm diye bulduğumuz şeyler, çoğu zaman sorun dağının tepesine eklenip bizi daha da güçsüz kılarlar. Aman dikkat diyelim ve üçüncü maddeye geçelim.

 

3- Harekete Geçmek: 

Yaratıcılığın son noktası harekete geçmeyi bilmektir. Yaratıcılık öyle bir güçtür ki, eylem haline gelmeze basit bir proje olarak dile dökülür ve sonra pat diye çöker. Bundan dolayıdır ki eyleme geçmeyen her fikir, isterse dünyanın en yaratıcı fikri olsun değersizdir ve sonuç odaklı olmaktan ziyade boş gevezelikten ibarettir.

Başka bir yazıda görüşmek üzere şimdilik hoşça kalın!

Yorum yapın