Rakipleriniz düşmanlarınız değildir!

Merhabalar değerli dostlar, takipçiler ve yeni gelenler. Neredeyse bir aya yakın bir süredir kişisel gelişimle, girişimcilikle ve hayat görüşleriyle ilgili uzun yazılarımdan yazamıyorum. Her yazımı dikkatle takip edenlere kendimi özlettiğimin farkındayım. Malum; her zaman elimize kağıdı kalemi alıp hayallerimizi, var etmek istediğimiz şeyleri yazamıyoruz. Henüz 7/24 hobilerimizi yapıp eğlenecek seviyeye gelmedik. Yeri geliyor haftalarca duygusuz, dilsiz bir makine gibi çalışmak zorunda kalıyoruz. Ama endişelenmeyin.

competitor photo

Bu yazımda sizlere başlıktan da tahmin edeceğiniz üzere bulunduğunuz sektördeki rakiplerinize karşı takınabileceğiniz tutumlardan; rakiplerinizden başkasından gelemeyecek yararlardan ve yine rakiplerinizden başkasından gelemeyecek zararlardan konuşacağım. İşin özünde bu konu haftalar önce aklıma gelmişti ve “İlk müsait zamanımda bunu yazayım bari” demiştim. Tam da aynı süre içerisinde aynı konulara kafa yoran insanların da bu hususta yorum yapma ihtiyacı duyduğunu görünce gerçekten çok şaşırdım. “Vay be; demek ki gerçekten telepati varmış.” diye düşünmeden edemedim.:P

Evet; genelde karşılaştığım ve danışmanlık yaptığım genç girişimciler tam tersi bir tutum takınmış olsa da, çoğunuza pek inandırıcı gelmese de rakipleriniz; farkında olarak veya olmayarak size en çok yardımcı olabilecek insanlardan biridir. Nasıl mı? “Sahip olduğumuz pazar payını elimizden almaya çalışan biri nasıl olur da bize yardımcı olsun?” diye mi soruyorsunuz.? Ama evet, yanlış anlamadınız; aynı hedef kitle için kapıştığınız o rakiplerle ne olursa olsun beraber çalışmak ve varlıklarını kabul etmek zorundasınız. Hatta zorunluluğu bırakın; gerçekten liderlik-öncülük vasfı taşıyan birçok girişimci bunu karşılık beklemeden yapmaktadır.

Bunların haricinde; rakibinizin farkında olmadan size yardımcı olması hususuna gelirsek; ileriki başlıklarda bu konuya ayrıntılı olarak değineceğiz. Ama şu halde bile senin kafanda bir şey canlanmıyorsa; kusura bakma arkadaşım ama sende gram gözlem yeteneği yok demektir. Bu da seni çevrendeki insanlardan maksimum verimle faydalanma fırsatından alıkoyar.

Uzun lafın kısası; sürekli kazanan veya sürekli en öndeki olmaya odaklanmayın. Arada sırada yüz vermemenizi, ortadan kaybolmanızı yanlış anlasalar da rakiplerinize saygı duyun. Hiçbir hareketinizin kökeni ve amacı onları yenmek veya onlara yamanmak olmasın. En önemlisi de oyundan zevk alın ve oyunu sevin…

Nasıl mı? Hadi inceleyelim:

Rakiplerinizin her eylemi sizin için bir ip ucudur

Herhangi bir sektörde tek faaliyet gösteren siz olmadığınız sürece mutlaka ama mutlaka en az 1 veya daha çok rakibiniz olacaktır. 2016 gibi bir yıla yaklaştığımızı düşünürsek zaten tekel olacağınız, tek at koşturanın siz olacağı bir sektör kalmadı denebilir. Yepyeni, sıradışı bir şey yaratsanız dahi, bilginin bu kadar hızlı yayıldığı bir çağda hemen arkanızda 2., 3. ve daha sonraki markaların ortaya çıkması da uzun sürmeyecektir.

Bu acı ama gerçek realiteyi ele alırsak; rakiplerinizle yeri gelip yardımlaştığınız, yeri gelip rekabet ettiğiniz, hatta yeri gelip iş birliği yaptığınız bu karmaşık ilişkiye alışsanız iyi edersiniz.:) Aksi halde ya çok güzel fikirlerinizi çalınması ve taklit edilmesi korkusuyla hiçbir zaman açığa vuramazsınız; ya da özgün olacağım derken rakiplerinizden koparabileceğiniz en sağlam ipuçlarını kaçırırsınız.

Kısaca özetlersek: İlham almak en doğal durumlardan biridir. Ayıp olan şey bire bir taklit etmektir. Bunu yapmadığınız sürece gönül rahatlığıyla işinize devam edebilirsiniz.

Rakipleriniz yaşlarına, cinsiyetlerine, görüşlerine ve cinsiyetlerine göre sorunlara sizden çok daha farklı bakış açılarıyla yaklaşabilirler. Onlardan yararlanın.

İkiniz de aynı ürünü satıyorsunuz veya pazarlıyorsunuz diyelim. Sırf iş sahanız aynı diye; rekabet ettiğiniz kişilerle beyninizden tıpa tıp aynı düşüncelerin geçmesini bekleyemezsiniz. Aynı yerde ekmek yediğiniz doğrudur. Ama birbirinden tamamen farklı ve eşsiz iki organizmasınız. Bunu aklınızdan çıkarmayın.

Eğer rakibiniz sizden farklı bir cinsiyetteyse; büyük ihtimalle sizin göremediğiniz, sektörünüze yeni bir soluk katabilecek şeyleri daha kolay yakalayacaktır. Erkek beyniyle kadın beyninin işleyişi arasındaki farkı düşünürsek bu; iş hayatında çok çok faydalı olabilecek bir durumdur.

Eğer rakibiniz sizden genç ve yeni birisiyse; kendi sonunuzu hazırlamak için tek yapmanız gereken şey onu küçümsemek ve olaylara yaklaşımını umursamamak, ciddiye almamaktır. Birincisi; yukarıda bahsettiğim gibi, isterse sizden 30 yaş küçük olsun, o rakip sizden çok daha farklı bir hayat görüp geçirmiştir. Sizin yıllardır çözemediğiniz veya baş edemediğiniz bir problem onun için çocuk oyuncağı olabilir. Yaşı ve tecrübesi sizden az olsa da, sizin yakınınızdan dahi geçmemiş şeylerle uğraşmış ve tecrübelenmiş olabilir. Bu da ona tecrübenin yarattığı o “Biz neler gördük” hantallığı olmaksızın yepyeni çözümler üretme fırsatı verir. İkincisi; sizden daha sonraki kuşağa mensup ola o rakip; sizden 10-20-30 yıl sonraki teknolojinin ve bilgi seviyesinin içinde büyümüştür. İstediğiniz kadar değişime önem verin; adapte olması sizden çok daha kolay olacaktır. Bir program mantığıyla düşünürsek genç rakip; sizden 10-20-30 yıl daha güncel bir sürümdür.

Eğer rakibiniz sizden yaşlı ve tecrübeli ise; yaptığı her hareket ve her eylem sizin daha iyisiniz başarabilmeniz, iyi olduğunuz veya zayıf olduğunuz yönleri belirleyebilmeniz için bir fırsattır. Zaten genç ve yeni girişimciler iç güdüsel olarak kendilerinden daha tecrübeli olanlara saygılı ve temkinli yaklaşırlar. Fakat sizden daha tecrübeli olanlara saygı duymanızı tabii ki sadece işiniz ve sektörünüz çemberi dahilinde söylüyorum. Başarılı olabilmeniz için; görüşlerinizi, uğraşlarınızı veya kişiliğinizi de onlara bezetmenize gerek yoktur. Sizin için önemli olan şey; o işi yaparken ne şekilde düşündüğü ve olaylara nasıl tepkiler verdiğidir. Ha; özel hayatlarınızda da kafalar uyuyordur o ayrı tabii..:D Tanımadan bilemezsiniz.

En önemlisi de; tecrübelenmiş veya yaşlanmış insanlar; zamanla doğal bir şekilde değişime ayak uydurma, güncel kalma yeteneklerinin zayıflamasının verdiği eksikliği yıllarca kazandıkları itibarla, hatırla ve güvenle kapatırlar. Bu yüzden; yaşlıları asla hafife almayın. Ellerinin nerelere uzanabileceğini kestiremezsiniz.:D

Vizyonunuzu, fikirlerinizi ve hayallerinizi rakiplerinize açmaktan korkmayın. Büyük ihtimalle ellerinden geldiğince size yol gösterirler.

Hele ki çok fazla rekabetin ve kıtlığın olmadığı, işi yapan herkese irili ufaklı mutlaka kazancın düştüğü bir sektördeyseniz biraz daha rahat davranabilirsiniz. Sizin sahip olduğunuz ama ne şekilde uygulamaya geçirebileceğiniz fikirleriniz ve iş planlarınız için harika görüşler ve ilham kaynakları sunabilirler. Siz de “Bunlar daha önce nasıl aklıma gelmedi?” diye öyle kalırsınız.:D Ama aydınlandığınız için sevinirsiniz ve teşekkür edersiniz.

Yazının başında da bahsettiğim gibi bu rakiplerinizden yardım alma meselesini iki şekilde gerçekleştirebilirsiniz: Ya direkt olarak onun bilgisine ve tecrübesine dayanarak danışırsınız; ki bunu eğer gerçekten güveniyorsanız yapmanızı tavsiye ederim. Ya da onun hareketlerini, eylemlerini gözlemleyip mantık yürüterek rakibinizin bu sorunu daha önce nasıl çözmüş olabileceğini kendi kendinize çözersiniz. Yani eğer doğru gözlem yapmayı bilirseniz; rakibiniz farkında olmadan da size yardımcı olabilir.:)

Rakiplerinizin, ailenizin, arkadaşlarınızın ve özel hayatınızın genel hayatınızdaki konumlarını net çizgilerle belirleyin ki karmaşanın ve kafa karşılıklığının önüne geçin

Sektörünüz ne olursa olsun, üç beş kuruşun veya iki gram itibarın hesabını yaparak rakiplerinizi bir düşmanmış gibi görmeyin. Hatta; bu b.ktan hayatta bu eğlenceli oyunla vakit öldürmenize katkı sağladıkları için minnet duyun. Eğer miras yoluyla veya baba sermayesiyle iş kurmuş birisi değilse, büyük ihtimalle o da işini kurarken sizin çektiğiniz sıkıntıları çekmiştir.

İş dışında maddi, manevi, sosyo-ekonomik, vs. v. herhangi bir alanda sizi çok rahatsız eden ve değiştirmek istediğiniz bir şey varsa; bunları işinizde başarılı olarak sahip olduğunuz imkanları kullanıp çeşitli topluluklara, oluşumlara katkı sağlayarak veya sıfırdan kendiniz başlatarak yapabilirsiniz. (İşinizle birleşiyorsa en iyisi olur tabi)

Hangi yüzünüzü kime göstereceğinizi iyi bilin. İş çemberinden çıktığınız anda rakiplerinizi unutun. Farklı hayat tarzlarınız varsa o çember dışındakiler birbirinizi ilgilendirmez. Aileniz veya arkadaşlarınızın çemberindeyseniz o girişimci, hırslı kişiliği unutun. “Ben çok çalışıyorum.” diye suistimal yaparak size güvenen insanların tepesine binmeyin. Stresiniz konusunda onların bir suçu yok. Aynı şekilde nefret ettiğiniz bir çember söz konusuysa; diğer etkenleri fazla düşünerek kendinizi baskılamayın, ateşe verin.:D Yenmek ve yok etmek zorunda kalmak da hayatın bir gerçeğidir.

Takınacağınız tutum, izleyeceğiniz strateji ve hissettireceğiniz ruh hallerini ustalıkla değiştirip uygulayabildiğiniz anda, girişimciliğinizi ve işinizi harika bir şekilde yönetebilirsiniz demektir.

Yazı daha fazla rakı muhabbetine sarmadan bitiriyorum. Hoşça kalın.:D

Yorum yapın