Covid 19 Metropolleri ve Eski Tip Ekonomik Sistemi Bitirecek mi?

Yeni koronovirüs salgını Covid 19 adıyla tanımlandı ve dünya kamuoyunda bu şekilde lanse ediliyor. Bu yeni tip virüsün en önemli özelliği çok daha hızlı bir şekilde yayılabilmesi ve birçok farklı hastalığı tetikleyebiliyor olmasıdır. SARS başta olmak üzere birçok farklı hastalığın temelinde de bu yeni tip virüsün bağlı olduğu tür yer alıyor. Ülkemizde şu ana kadar sadece 18 vakanın görülmesi dahi büyük bir panik dalgasına yol açtığı. İlk ve orta öğretim düzeyindeki okullar bir hafta, üniversiteler ise 3 hafta tatil edildi. İnsanlara, özellikle 60 yaş üstü olan kişilere mecbur kalınmadıkça evlerinden çıkmama çağrısında bulunuluyor. Her kafadan en az bir ses çıktığı için de kimileri olaya kıyamet öncesi senaryonun son halkası olarak bakarken kimileri çok kısa bir süre içerisinde virüsün kontrol altına alınacağı görüşünde.

Ne olursa olsun elimizde bir iyi bir kötü senaryo var. Daha önce de birçok salgın dünyayı kasırıp kavurmuş hem ekonomik sistemi hem de sosyo -kültürel yapıyı paramparça etmişti. Örneğin Avrupa’nın üçte birlik nüfusunu yok eden veba salgını sonucu Avrupa’nın toparlanabilmesi yüz yıllar sürmüştür. Ancak şu anda insanlık tıbben çok daha ileri konumda. İletişim mekanizmaları devrede. Üstelik küresel çapta yaşanan bu felaket karşısında devletlerin çoğu da iş birliğine yakın. İsrail’in aşı, İran’ın ise ilaç bulmak üzere olduğu bize ulaşan haberler arasında yer alıyor. Aynı zamanda 16 Mart itibariyle Küba’dan gelen sevindirici bir haber daha var: Toplamda 22 farklı ilaç üreten Küba, şu anda ellerinde Çin’deki virüsü tamamen durduracak kadar stok bulunduğunu belirtti.

Ne enseyi karartalım ne de Polyannacılık oynayalım. Ne kıyamet senaryolarına dadanıp komplo teorileriyle kafaları şişirelim, ne de ‘her şey çok güzel olacak‘ naralarıyla fink atalım. Orta yolu bulup insanlığın ortak noktasında kesişen bu salgına karşı doğru okumalar yaparak geleceği birlikte imar etmeye çalışalım.

Covid 19’un Metropol Yaşamına Etkisi

Şu an için bu yeni tip korona virüsü salgının metropol yaşamını bitireceği yönünde görüş bildirmek, sadece kahinlik taslamak olur. Ancak şu anki ani değişimler belli başlı öngörülerin geleceğin yorumlanmasında kullanılabileceği açık. Metropoller kalabalık ve yoğun nüfusları ile en fazla risk barındıran kentlerin başında geliyor. Öncelikli olarak İstanbul… Daha sonra ise İzmir, Ankara, Adana, Samsun gibi büyük vilayetler. Sağlık Bakanımız stratejik bir hamle yaparak virüsün görüldüğü kentleri ilk açıklamalarında duyurmadı. Bunun tek amacı paniği bir veya birkaç şehir üzerinde sabitlememek içindi.

Ancak ne olursa olsun vaka sayıları artarsa metropol yaşamındaki yoğunluk ciddi oranda azalacaktır. Kaçabilenler memleketlerine ya da başka bir şehre kaçacak. İstanbul’un 20 milyona yaklaşan nüfusu büyük oranda eriyecek. Aynı şey diğer dünya metropolleri için de geçerli. Bu ise yepyeni bir sosyo-kültürel etkinin oluşmasına neden olacak. Metropoller ülkelerin üretim gücünü oluşturan temel dinamiklere ev sahipliği yapıyor. Nüfusun ülke geneline orantısız bir şekilde dağılması ile birlikte büyük kentlerin ekonomisi çökecektir. Üretim gücünü elinde tutamayan metropollerde yaşam durma noktasına gelebilir.

Örneklerle Covid 19 ve Metropollere Etkisi

Bir metropolü küçük bir kasaba gibi düşünelim. Bu kasabanın tek fırını bir gün açılmamak üzere kapanıyor. Üstelik fırın açacak, fırıncılığı bilen tek bir kişi bile yok kasabada. Daha da kötüsü kasaba o kadar küçük ve az bir nüfusa ev sahipliği yapıyor ki, kapanan fırın da başka bir dükkana dönüştürülemiyor. Hal böyle olunca insanlar artık ekmek yiyemez hale gelir. Bazıları kendi imkanlarıyla ekmek yapmaya çalışırken bazıları ekmeğin yerine pastane mamulleri yemeye başlar. Ancak iki gün sonra da kasabanın tek pastahanesinin kapandığını düşünelim.

Domino etkisi kötüye, olumsuza doğru taşlarını bir bir devirdiğinde önümüze küçük bir kıyamet senaryosu gelebilir. Salgın bu hızda devam ederse ve bulunan ilaçlar salgını tamamen ortadan kaldırmazsa bu kasaba örneğinde olduğu gibi metropollerde arz – talep dengesi yerinden oynayabilir. Tüketicilik hızlı bir ivmeyle düşerken, üretim noktaları da aynı hızla sekteye uğrayabilir.

Virüs Salgını Eski Tip Ekonomik Sistemi Bitirecek Mi?

Aynı şekilde bu soruya da evet ya da hayır diyece vap vermek peşin hükümlülük olur. Ancak bu salgın bize gösterdi ki dışarıdan en azından imaj bakımından çok güçlü görünen neo-liberal sistem son derece kırılgan. Bu kırılganlık ise milyonların gözü kapalı güvendiği kapital sistemin aslında o kadar da güvenilir olmadığını bir kere daha gözler önüne serdi. Çin’de baş gösterip kısa süre içerisinde Avrupa’ya yayılan bir salgın dahi makro düzeyde ekonominin bel kemiğini oluşturan eklemlerin yerinden oynamasına neden oldu. Panik dalgası borsayı da ele geçirdi. Üretim tüketim dengesindeki bu orantısızlık, piyasaların hacim daraltmasına neden oldu.

Bu salgın eski tip ekonomik sistemi bitirmese bile çok büyük çatlaklar oluşturacağı kesin. Can güvenliğinin öncelikli olduğu bir ortamda lüks tüketim ürünlerine olan ilgi yüzde seksen – doksan dolaylarında azalacaktır. Belli başlı ürünlere olan rağbet arttıkça stoklar eriyecek, bu ise hem ekonomik hem de sosyolojik anlamda büyük bir panik dalgası yaratacaktır. Son bir haftada sadece kolonya, maske ve benzeri ürünlerin satın alınması buna en büyük örnek olarak gösterilebilir.

Bununla birlikte daha şimdiden birçok kişiye ofise gelmeme, evden çalışma çağrısı yapıldı. Bu önlemin geçici olduğunu, sürdürülebilir hiçbir yanının bulunmadığını herkes biliyor. İnsanların bir kısmı canı pahasına sırf maaş alabilmek için çağrıldıkları takdirde ofislere gider. Ama büyük bir çoğunluğu evde kalıp daha öncesinde stokladıkları ürünlerle hayatta kalmaya çalışacaktır. Her ne olursa dünya olarak ciddi bir krizle karşı karşıyayız.

Yeni Tip Salgının Sosyo- Kültürel Etkileri

Bu salgının ekonomiye ve metropollere olan etkisini sosyoloji göz ardı ederek okumak eksik bir okuma olacaktır. Günümüzde her değer, her birim az ya da çok birbirleriyle bağlantılıdır. Her şeyin kökeninde iktisat olsa da sosyal psikoloji de bu salgının en çok gedik açtığı ve hasara uğrattığı bir diğer alandır.

Sosyal paranoya bu gidişle en üst noktasına ulaşacak, ‘tokalaşmama’ tedbiri ileri uçlara vararak ciddi bir toplumsal nevroza, anksiyeteye yol açabilir. Eğer ülkemizdeki vaka sayıları diğer ülkeler gibi binleri bulur, ilk ölümler gerçekleşirse ciddi bir kriz ortamı doğacağı aşikar. İşin ekonomik ve metropol bir yanı, sosyo-kültürel birlik de tamamen dağılma noktasına gelebilir.

Bu yazdıklarımızın hepsi kötü senaryoların bir uzantısıdır. Dileriz ki hem Türkiye’de hem de dünyada salgın daha fazla can kaybına sebep olmadan biter.

Yorum yapın