Gösteri Toplumuna Ayak Uyduran Bilim Adamı Olmak

Artık gösteri toplumunda yaşıyoruz. Verilen – İstenen – Çözüm problemleri artık Gören – Gösterilen – Çözüm şekline evrildi. Güney Koreli bir yazarın belirttiği üzere: ”Şeyler, artık karanlıkta değil, fazla ışıkta ve parlamada görünmez oldu.”

Bu şeylerin başında insanlar, sonrasında ise olgular ve kavramlar geliyor. Hal böyle olunca sanat ya da da bilimde de gösteri toplumuna ayak uydurma şartı aranıyor. Bunun için bir kelime bile var. ”Spektaküler” Yani gösteriye, modaya uygun demek. Eğer hitabet yeteneğiniz iyi değilse, insanları illüzyon derecesinde ikna etme kabiliyetiniz yok ise, ses tonunuz istenildiği kadar tatlı / tok / çekici değil ise ne söylediğinizin çok da bir kıymeti kalmıyor. Hele ki çirkinseniz, yani kadın olsun erkek olsun sizi dinleyenleri görsel olarak etkileme alanınız dar ise vay halinize!

Artık devir karizmatik liderlerin, seksüel seviyesi yüksek kanaat önderlerin devri! Alt metin, bir hayli altta kaldığı için, metnin üst tabakası ile yetinmek zorundayız. O da bu kadar gürültüde duyulabilecekse!

Çok önceden değil yakın tarihten bir örnek verelim: Deprem profesörlerimizden biri olan Ahmet Mete Işıkara, 99 depreminden sonra televizyonlarda sık sık boy göstermeye başlamıştı. Bizi gelecek olan deprem felaketlerine karşı kendine has üslubuyla uyarmış, depremde neler yapmamız gerektiğini bize tembihlemişti. Ancak depremin etkileri geçince, bu hayati olgu gündemin çeperinden yavaş yavaş sıyrılınca ne oldu? Bir moda – erkek dergisi yetmiş yaşlarındaki deprem profesörünü ”Yılın En Seksi Erkeği” çekti. Maalesef bu bir Zaytung haberi değil, gerçeğin birebir yaşanmış versiyonu.

Deprem gibi binlerce, milyonlarca insanın hayatını riske atan bir felaketin profesörü olan zat, durup dururken, tamamen yersiz ve keyfi bir şekilde yılın en seksi erkeği seçildi. Bunun artık binlerce örneğini görüyoruz. Erdem, görünürlükten sonra geliyor. İcraat, imajın altında can çekişiyor. Ve bilim adamları bile artık gösteriye uymak zorunda. Aksi takdirde önlerine konulan mikrofonların sesleri her an kesilebilir!

Neden Şovmen Bilim Adamları Daha Çok İtibar Görüyor? 

Şovmen bilim – ilim adamları, şovmen sanatçılar, şovmen kanaat önderleri. Önceleri ‘şovmenlik” stand- upçılık gibi bir işti. Yani bir isim olarak anılırdı. Artık günümüzde isim halinden sıfata dönüşüp kelimelerin ve isimlerin önüne geçmeye başladı.

Sadece ülkemizin değil dünyamızın insanları haberlere doyduğu için kulakları tıkılı. Artık çok daha iyi işitseler de neredeyse hiç dinlemiyorlar. Dinlediklerinin, algıladıklarının ve anladıklarının kişisel gündemlerinde yer alması için en hafif tabirle ”şaşırtıcı, büyüleyici, dehşet verici, korkutucu’‘ olması gerekiyor. Kulaklar önceden önem sırasına göre işittiği ve algıladığı şeyleri artık seviyeye göre algılıyor. Daha yüksek, daha vurucu, daha farklı şeyler neredeyse, insanlığın kulakları orada.

İsveçli aktivist Greta’nın bu kadar gündemde olmasının başka bir açıklaması olabilir mi? Kadıköy’de duvara bile portresi çizilen bu kızcağız, yıllardır bilim adamlarının söylediklerini çokça şova dökerek dile döktü. Birkaç ay gündemde kaldı ve şimdi yok. Üstelik corona- virüsün etkili olduğu ve çevresel bir felaket olarak algılandığı şu günlerde. Artık bir konu ne kadar önemli olursa olsun, bir dayanma süresi var. Tıpkı marketlerden satın alınan konserve ürünlerin bir son kullanma tarihi olduğu gibi.

Bu nedenle eskilerin dediği gibi ”Show Must Go On” Şov devam etmeli ama ilim ama bilim yolunda. Hiç fark etmez.

Medyatik Olmak Önemli mi? 

Medyatik olma arzusu ve medyatik olanın peşinden gitme arzusu hücrelerimize kadar sinmiş durumda. Artık sadece şeyhlerin ve hocaların değil, fikir adamlarının ve sanatçılarının da müritleri var. Okur ya da takipçi yok. Fan var. Her şeyin fanatikleşmeye başladığı şu günlerde medyatik olmak bir lüks değil zorunluluktur. Sizin ne anlattığınıza değil nerede, hangi kanalda anlattığınıza bakacaklar. Verdiğiniz röportajda kullandığınız verilerin geçerliliğine değil, o röportajın hangi dergide sattığına bakacaklar. O derginin aylık tiraj rakamlarına baktıkları gibi.

Gösteri Toplumunda Daha Çok Yer Alabilmenin Yolları 

Gösteri toplumunda daha çok yer alabilmenin yolları belli başlı kriterleri takip etmek ve onları an be an uygulamaktan geçiyor. Her daim akılda kalmak için sürekli olarak ”görünürlerde” olmak gerekmektedir. Yüzünüz unutulursa siz de unutulursunuz. Her şeyin en sonunda imajlara dayandığı bu çağda, söylediklerinizden çok ağzının yüzünüz ile orantısına ya da dudaklarınızın dolgunluğuna bakacaklardır. Kafanızın içindekilerden çok saçlarınızın yeni rengine baktıkları gibi.

Gösteri toplumunda daha çok yer almak için kimleri ne kadar tanıdığınız da çok önemlidir. Birkaç çok tıklanan web sitesinde editör olan ya da birkaç televizyoncu ile mutlaka hatır gönül ilişkiniz olmalı. Siz ne söylerseniz söyleyin size arka çıkacak, sizi pohpohlayacak medya mekanizmaları her daim işler halde olmalıdır.

Aynı zamanda kullandığınız ifadeleri doğru seçmeli, her zaman için sansasyonel konuşmanın bir yolunu bulmalısınız. Bazen gerçekten pot kırıp bazen bile isteye ‘arıza’ çıkararak toplumu, eğlence isteyen büyük çoğunluğu tatmin etmeyi bilmelisiniz.

Toplum Gelecekte Kime Daha Çok Saygı ve İtibar Gösterecek? 

Toplum, gelecekte de bugünkü gibi davranıp daha çok reklam yapana mı itibar gösterecek yoksa saygı göstereceği kişileri başarı ve emek ekseninde mi değerlendirecek? Bunu şimdiden kestirebilmek güç. Ancak elimizdeki doneler, geleceğin de en az bugünkü kadar, belki daha çok medyatik / hayranlık / fanatizm üçgeninde olacağını gözler önüne seriyor.

Deprem profesörlerinin yılın en seksi erkeği seçildiği bir yeryüzünde her şey olabilir, öyle değil mi?

Yorum yapın