İnsanlık Eski Çağlara Geri Mi Dönüyor?

Hepinize yağmurlu bir İstanbul akşamından selamlar sevgili parlak fikirler okurları. Bu yazımızda epey geniş bir konuyu birçok farklı ele alacağız ve her defasında aynı derin soruyu soracağız : İnsanlık eski çağlara geri mi dönüyor? Bu soruyu hem sosyolojik, hem psikolojik hem de mali açıdan ele alacağız. Bu sayede sorumuz cevaplarıyla birlikte daha açık hale gelecek ve iyi bir tez yazısı ve fikirler diyarı sunmuş olacağız sizlere.

Öncelikle olarak modernizm tanımından bahsetmemiz gerekiyor. Kimileri bu tanıma mesafeli yaklaşıp aslında modernizmin çok da matah bir şey olmadığını iddia ediyor. Sayıca azlar ve bir azınlığı oluşturuyorlar. Çoğunluk ise modernizmin tam da olması gerektiği gibi rayında giden bir tren gibi ulaşılması gereken bir hedef olduğunu düşünüyor. Modern görünmek, modern yaşamak ve modern hissetmek çok da önemli bir ölçüt olarak değerlendiriliyor.

Örneğin Türk toplumuna vakt-i zamanında çok anti ve huzursuz edici gelen durumlar bugün modernizmin içerisinde eritilerek toplumun genel yapısını değiştirecek ölçüde devrimler yaratabiliyor. 18 yaşından büyük bir kızın ailesiyle yaşadığı eve erkek arkadaşını getirmesi, bugün sevgilimde kalacağım diyerek ailesinden izin alabilmesi modernizmin bir zaferi olarak değerlendiriliyor.

Elbette bu konular gereğinden fazla hassaslar ve iyi analiz edilmeli. Kimisi kızının erkek arkadaşında kalacağını düşünen bir babayı, çeşitli olumsuz ithamlarla değerlendirilebilir ve onun midesiz, ahlaksız olarak nitelendirebilir. Yine aynı şekilde böyle bir babayı emsal alarak ‘’görüyor musun ne modern adam, kızının aşk hayatına hiç karışmıyor’’ gibi söylemlerde bulunuyor.

Aslında mevzu sadece ahlak ölçütünde değerlendirilemeyecek kadar karmaşık. Bu nedenle bunun üstüne sayfalarca araştırma yazısı yazılmış ve inceleme kitapları oluşturulmuştur. Biz yazımızda genel hatlarıyla modernizm ile ne kastedildiğini, insanların hangi açıdan eski çağlara geri döndüğünü ve buna benzer alt konuları işleyeceğiz.

Ancak teker teker başlıklarımıza geçmeden önce değinmemiz gereken ana konunun eski çağların hem olumlu hem olumsuz taraflara kadar uzandığını ve bu nedenle iki zıt uçtan da örnekler verileceğini söyleyelim sizlere. Amaç size bir bakış açısı katmak ve sizi yönlendirmeden uzak bir şekilde olumlu ve artı düşüncelere katmak olduğuna göre yazımıza dilerseniz başlayalım.

 

Modern Olmanın İyi – Artı Yanları Nelerdir?

Birbirleriyle alakalı olarak aynı uçta paralel bir şekilde gelişen iki kavram var önümüzde. Bir kadın – erkek eşitliği iki modernizm. Atatürk bile ders kitaplarında ve fikir yazılarında anlatılırken modern olmakla ve kadın erkek eşitliğini sağlamakla övünmüştür. Pek tabi haklı olarak. Kadınların söz hakkı sahibi olması, oy verme hakkının iade edilmesi, çalışma özgürlüğü, istediği gibi giyinme gibi özgürlük çeşitleri, modernizmin bir zaferidir.

Aynı zamanda modern olmak sonsuz bir hoşgörüye sahip olmak demektir. Vahşi olmaktan, sert, cezalandırıcı gibi davranışlarda bulunmaktan men eder sizi.

Örneğin eskiden aileler çocuklarını ödül ve ceza sistemine göre değerlendiriyor ve büyütüyordu. Ancak 2000’li yıllar ile birlikte doğru bilinen birçok yanlış ortaya çıktı. O da çocuklara verilen eğitim biçimini bile tamamen değiştirdi. Çocuk, ödevini yapmışsa çikolata ver; yapmamışsa harçlığını kes gibi uygulamalar çağ dışı addedildi ve tarihin sayfalarına gömüldü.

Tam olarak modern bir insan, modernizmin sahte ve ikiyüzlü topraklarına ayak basmadığı sürece, kibar, nazik, temiz gibi sıfatlarla anılacak şekilde davranan kişidir. O nedenle modernizm insan ilişkilerini de olumlu bir noktaya çekmiştir ve bu haliyle baktığımızda epey yararları olan bir iyileşme biçimi olduğunu bizlere göstermiştir.

 

Modern Olmanın Kötü – Eksi Yanları Nelerdir?

Modern olmak bir yanıyla da bireyciliği besledi sevgili parlak fikirler okurları. Önce ben önemli, çünkü ben değerliyim kısmını bir üstünlük ve bir bencillik birimi olarak bizlere sundu ve bir güzel yedirdi. Şimdi herkes sosyal medya hesaplarında, takipçileri olan, yeri geldi mi atarlanan, yeri geldi mi öğüt veren birer bireye dönüştü. Herkes kendisini fazla önemsiyor. Çünkü modernizm magazin boyutunu gündeme getirdi. Ünlü bir sanatçının da dediği gibi herkes bir gün on beş dakikalığına meşhur olacak.

Modernizm bize ne öğretti, neyi işaret etti biliyor musunuz? Beş yaşındaki bir çocuk yağmur altında dilenirken, bizim tek düşündüğümüz ve önemsediğimiz şeyin işe yetişmek ya da davet edildiğimi parti için zamanında orada olmak gibi eften püften kaygılara odaklanmamızı gösterdi. Artık gerçekten kendi işlerimiz, kendi başarılarımız, kendi kariyerimiz o kadar önemli hale geldi ki, sonuç tam olarak hüsrana benzeyen bir yanılsama optiğine dönüştü.

Ünlü yazar Murat Menteş’in de dediği gibi, modernizm bize ölümlü olduğumuzu unutturdu. Bunda Hollywood’un da etkisi çok fazla. 70 yaşındaki starlar bile hiç ölmeyecekmiş gibi demeçler vermeye, kendilerine estetik ameliyatlar hediye edip genç kalmaya özen gösteriyorlar. Onların gündeminde ölüm yok. Başarı, tırmanmak, zirveye oynamak var.

Bu da gösteriyor ki modernizm bizi maddiyatçı yaptı. Biz de aslında felsefi sayılabilecek bir soruyu sordurttu: İnsanlar, eski çağa geri mi dönüyor? İnsanlar, modernleşerek eski çağa geri dönüyor.

 

İnsanlar Eski Çağa Geri Dönüyor! Hem De Modernleşerek!

Eski çağları, hadi diyelim ilk çağı nasıl tahayyül ediyoruz biz? Vahşi bir ortam, tabiat kanunları, güçlü olan güçsüz olanı avlar ve yer. Erkekler avcıdır kadınlar toplayıcıdır. Erkek ailesini ve kabilesini korur. Amaç hayatta kalmak, üremek, ve güvende olmaktır.

Peki ya şimdi? Şimdi ne kadar parlak, ne kadar renkli bir şirkette çalışsak da amaçlarımız aynı değil mi? Sadece vahşi değil cicili biçili görünen gizli vahşi ortamdayız asıl. Birileri birilerinin ayağını kaydırıyor örneğin ofis ortamlarında. Önemli olan kendisinin çalışmaya ve kazanmaya devam etmesi. Çünkü orman kanunlarından bir türlü uzaklaşamadık sevgili parlak fikirler okurları.

Ve aslında daha da vahşileştik. Portakal suyumuzu içerken televizyon karşısında başkalarının uğradığı felaketleri, sanki bir futbol maçı ya da magazin programı izliyormuş gibi izliyoruz. Kimsenin yerine acı çekmiyor, kimseyi teselli etmeye yanaşmıyoruz. Önemli olan mutlu olmak, haz almak ve üremeye devam etmek.

Acımasız şirket koşulları, para kazanmak için yapılan onca hile, söylenen onca yalan, atılan onca iftira, zamanında yapılan savaş silahlarından daha acımasız ve de daha vahşidir. Önceden en azından rakibini, düşmanını bilirdin ve ona göre önlem alırdın. Ancak şimdi kim dost, kim düşman, kimin elinde nasıl silah var! Kimse bilmiyor. Asıl vahşi tabiat bu olsa gerek.

 

İnsanların Eski Çağa Geri Dönüşünün Ekonomik Yansımaları

Eski çağda hepimizin bildiği üzere bir takas usulü vardı. Bir kimse ihtiyacı olan bir şeyi almak için karşı tarafa onun istediği bir şey vermek zorundaydı. Elma yerine armut ver, elmayı al gibi. Ancak şimdiki sistemde takas usulünün geri gelmesi mümkün değildir. Tamamen paranın egemen olduğu bir kapital sistemden bahsediyoruz. Mülkiyet de aynı oranda önemli. Ancak eski çağdaki insanların bu benimdir diyecekleri hiçbir şey yoktu. Zira sürekli göçebe bir yaşam sürmek zorundaydılar.

Mağaraların yerini gökdelenler, takasın yerini para aldı. Eski çağa geri dönüş sadece vahşi insan ilişkileri ve çıkar ilişkilerini korumakken, parasal ve mali açıdan tam bir ‘’uygarlaşma’’ kat edildiğini gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.

Modern görünümlü vahşilere dikkat etmeniz dileğiyle! Hoşça kalın.

 

Yorum yapın