Tüketiciyi Kandırmadan En Yüksek Satışı Yapabilmek

Çoğu zaman özellikle sektörde yeni olan markalar, heyecanlarına ve maalesef ki aç gözlülüklerine kapılarak daha çok satış gerçekleştirmek için tüketiciyi kandırmakta bir beis görmezler. Bunun sonucunda da başlarına gelmeyen kalmaz zaten. Yazımıza önce bir uyarı ile başlayalım. Sosyolojide, toplum tabakasında, kısacası iş yapılmayan her alanda birini kandırmak en fazla ayıptır. Bunu yapan kişi ya da kurumlar ayıplanır, dışlanır ama bununla da sınırlı kalır.

Ancak söz konusu kandırılan kişi tüketici ve de kandıran bir marka ise işte o mahkemelik olmak demektir. Zira birini satış gerçekleştirmek için kandırdığınızda, yalan söylemiş olursunuz. Hele ki gıda ürünleri satan bir marka iseniz kolaylıkla bu kandırma sağlık alanına bir tehdit olarak algılanabilir. Bu nedenle çok fazla hassasiyet gerekir.

Aynı zamanda memleketimizde olmasa bile çeşitli Batı ülkelerinde tüketicilerin dev markalara açtığı ve kazandığı davalar var. Örneğin sıcak çay satışı gerçekleştiren bir markaya ağzı ve dili yandığı için dava açan biri var idi. Adam, davayı ”sattıkları çayın kabında dilinize zarar verebilir ya da üfleyerek içiniz gibi bir uyarı olmadığından” dolayı açmıştı ve kazanmıştı.

Bir başka dava ise mikro dalga fırına köpeğini, evet evet evinde beslediği yavru köpeği koyan ve onun pişerek fazlaca zarar görmesine neden olan bir kadının açtığı davaydı. Hafızam beni yanıltmıyora Almanya’da gerçekleşen bir davaydı bu. İşin ilginç yanı kadının kendi elleriyle yavru köpeğini fırına koymasıydı. Dava nedeni ise söz konusu fırının üstünde buna dair bir uyarı olmamasıydı. Kadın, davayı kazandı. Bugün Almanya dahil olmak üzere birçok ülkede fırınların üstünde köpek ve çarpı işareti var. Yani köpeklerinizi fırına sokmayın uyarısı.

Sanırım bu örnekler markaların tüketicileri kandırmasından ziyade tüketicilerin markaların açıklarını bulup onlara yüklenmesi ve onların sırtından para kazanması olarak yorumlanabilir. Ne olursa olsun bir taraf bir tarafı kandırmaya yeltendiğinde sonuç olarak markaların cebinden para çıkıyor. Tazminat davaları ayyuka çıkıyor.

Son gelen tüketici hakları ile beraber artık en ufak bir kusurda ya da hata payında bile tüketiciler otomatik olarak haklı çıkıyor. Buna dikkat etmeliyiz. Şimdi ilk başlığımızı atıyoruz.

Pazarın içinde her zaman ne alacağını bilmeyen, kararsız seçmen gibi olan kararsız tüketiciler vardır. Paylaştığımız görseldeki sarışın güzel arkadaş bir rafların önünde duruyor ve ne alsam diye düşünüyor. Her gün binlerce markette milyonlarca kere tekrarlanan bir kafa karışıklığıdır bu. Tüketicilerini önemseyen ve onları kendilerine doğru çekmeyen her marka onları kandırmadan yönlendirmenin yollarını bulmalıdır. Bu sloganlarıyla, etiket fiyatlarıyla ve ambalaj farklarıyla sağlamalıdır. Böylece bu güzel sarışının kadının elinde marketten çıkarken sizin markanız olur.

Dolandırıcılık ve Pazarlama İki Ayrı Olgudur 

Pazarlamacılar, potansiyel dolandırıcı gözüyle bakıldığı bir dünyada ve bir çağda yaşıyoruz. Ancak ateş olmayan yerden duman çıkmaz sözünün de tam karşılığını verdiği bir ön yargı bu. Hatta ön yargı değil öngörü diyebiliriz. Zira fazlasıyla tecrübeyle sabit.

Hiç birimiz yok ki aramızda bir pazarlamacı tuzağına düşmemiş kişi olmasın. Hepimiz belli markaların sözlerini tutmadığını, sunduğu vaatler ile gerçeklik arasında derin uçurumlar olduğunu biliyoruz. Bundandır ki her pazarlama unsuru aynı zamanda bir dolandırıcılık tabakası ve potansiyeli barındırıyor içinde.

Bu algıyı kırmak ve akabinde yeniden güvenilir bir marka olmak ise sizin elinizde. Açık konuşalım. Bir marka yükselmek ve hak ettiğini düşündüğü yerlere erişmek istiyorsa müşterilerini ve müşteri adaylarını aptal yerine koymaktan vazgeçecek. Hani şarkıda da dendiği gibi: Çünkü maymun gözünü açtı. İnsanlar birçok alanda olduğu gibi tüketme ve alış veriş hususunda da aydınlandı ve farkındalıklara ulaştı.

Artık 90’larda olduğu gibi başka gösterip başka satmak yok. Üstüne fiyat fazlalıkları eklemek yok. Bunu yaptığınız anda müşterinizi anında kaybedersiniz. Hem de muhtemelen en büyük rakibinize!

Görseli ilk gördüğünüzde alış veriş sepetine bulaşık makinesi ya da buz dolabı atmak da nasıl oluyor diyebilirsiniz. Ama bu görsel aslında bize şunu gösteriyor. İletişimin ve fotoğraf çekme sanatının cebe indiği bir düzende, oldu olacağı budur, bu görüntüdür. İnsanlar çıktıklarında dünyayı aldık resmen derlerdi ya hani. Şimdi bir çıkışlarında gerçekten dünyayı alabiliyorlar. Alım gücü düştü desek de Avm ler ve benzeri yerler hınca hınç alış veriş yapan insanlarla dolu. O insanları ikna etmek ve kendi reyonlarınıza çekmek ise biraz şans biraz beceri işi.

Tüketiciyi Markaya Bağımlı Yapın 

Bir marka değeri yarattıktan sonra ikinci aşama marka fetişizmi yaratmaktır. Onun tutkunu olan insanlar, onsuz yapamaz hale gelir. Bir çikolatada bile marka bağımlılığı söz konusudur. ”Ben bundan başkasını yiyemiyorum’‘ diyen tüketici alışkanlıkları aldı başını gidiyor.

Hani eskiden koca koca adamlar arasında bir geyik gibi dönen muhabbet vardı. Sigara uzatırsın. Yok der. Hiç değiştirmeyeyim, öksürtüyor sonra. İşte siz de ister giyim, ister gıda, ister teknolojik bir ürünün markası olun, öyle bir bağımlılık yaratın ki, başka ürünler yenilince, başka kıyafetler giyilince, başka teknolojiler kullanılınca öksürtsün, yani rahatsız etsin tüketiciyi. Ve yine koşa koşa size gelsinler.

Şüphesiz ki tüketiciyi markaya bağımlı kılmak zor bir süreçtir. Bunun arkasında metin yazarları, algı departmanları, kanaat önderleri ve reklamcılar çalışmalı. Bugün bizi bizden alan ve pazar piyasası içinde hatırı sayılı ölçüde bağımlı müşteri kitleleri olan markalar, bu zamanlarına ve başarılarına bir günde gelmedi.

O nedenle çok çalışmalı ve ‘‘bir şekilde” markanıza bağımlı olan müşteri kitleleri üretmelisiniz. Bu sizi en yüksek perdeden başarıya götürecektir.

Şu görseli de bir tekrar ve hatırlatma olarak bırakalım. Bir hüküm tokmağı ve bir alış veriş sepeti neden tüketicileri kandırmamanız gerektiğini size hatırlatsın. Bugün azılı suçlulardan çok büyük markaların halkla ilişkiler sorumluları ya da yetkili kişileri hakim önüne çıkıyor. Doğrudan suçlama ise müşteriyi kandırma, hile yapma, yalan söyleme gibi konularda vuku buluyor. Ayrıca bu mahkemelerden aleyhinize bir sonuç çıkarsa o markanız değerine ulaşamadan piyasa içinde kara listeye alınıyor.

Ah o marka mı? Ondan almayalım. O kötü diyen teyzelerin diline düşmek istemiyorsanız müşterilerinizi kandırmak yerine pozitif bir şekilde yönlendirmeye bakın.

Ürünlerle Tüketici Arasında Bir Tür Aşk Oluşmasını Sağlayın 

Vardır böyleleri. Giydiklerine, yediklerine, tükettiklerine aşık olanlar. Onlarla bir tür aşk yaşayanlar. Kapitalizmin en büyük başarısı da bu olmuştur zaten. Tutkuyu insandan insana olan çemberden alıp insandan metaya, insandan ürüne getirmek.

Bunu başaran kapitalizm ve büyük markalar bunun ekmeğini de yemiştir ve yemektedir bir güzel. Siz de tüketiciyi kandırmadan yüksek satış gerçekleştirmek istiyor iseniz ürünlerle tüketici arasında bir tür aşk oluşmasını sağlayabilirsiniz. Bunu başarmak tamamen sizin elinizde ve sizin yetenekleriniz dahilinde.

Metalara karşı duygusal bir bağın önemini kavradıktan sonra sektör içinde her zaman başarıyı yakalamanız daha yüksek olacaktır. Neyden daha yüksek? Elbette ki diğer rakiplerinizden. Yeri gelmişken artık rakiplerinizin de çoğaldığını ve hızla artmakta olduğunu siz de bizim kadar biliyorsunuz. Bu nedenle bu zor pazarda hepinize kolaylıklar ve hayırlı satışlar dileriz.

Yorum yapın