Bir Patronun Ümit Ve Umut Pompalaması Etik Mi?

Umut, fakirin ekmeği ye babam ye der önemli ve eski bir söz. Her insan ise hayatının çeşitli derecelerinde kendini fakir hisseder. Üstelik fakirlik, sadece maddi ve ekonomik açıdan incelenmesi gereken bir ayrıntı değildir. Bununla birlikte kişi umut fakiri de olabilir. Özellikle iş hayatında bunun birçok örneğini görebiliriz.

Adam işe gider gelir ve bu senelerce sürer lakin adamın işle ilgili de onun sunduğu gelecekle ilgili de bir amacı, bir beklentisi yoktur. Çünkü ona öyle bir ümit verilmemiştir. 6 ayda bir maaşına gelen ufak zamlar, arada bayram tatilleri ve daha da arada maaşına yansıyan ikramiyeler dışında işinde de hayatında herhangi bir umut beklentisi, herhangi bir gelecek planı yoktur. Dostoyevski, ümitsizliğin insanı can sıkıntısına sevk ettiğini, bunun da insanı bir hayvana çevirdiğini söylemiştir bir kitabında. Yine Yeraltından Notlar kitabında da aşık oluşunu ”bunların hepsi can sıkıntısındandı beyler, emin olun can sıkıntısından” diye buyurmuştur.

Bugün modern dünyanın sınırsızmış gibi gösteren ama bizi, her birimi ayrı ayrı sınırlara hapseden modern dünyanın ve iş yaşamlarının içinde sıkışmış, canı sıkılan insanlarız hepimiz. Çünkü her birimiz azar azar başkalarının yaşamlarından görmüşüzdür sınırsızlığı. Eğlencenin sınırsızlığı, paranın sınırsızlığı, aşk hayatının ve cinselliğin sınırsızlığı. İnsan sınırsızlıktan da sıkılmıştır sonra. Kendisinin olmadıktan sonra bir seyir eğlencesinden ibaret olan umut beklentileri, kuru ekmekten farksızdır.

Ancak bir patronun verdiği ümit ve umutlarla insan silkinebilir. Ancak yazımızın ana başlığını oluşturan çelişkili ve riskli bir faktördür bir patronun çalışanlarına çeşitli açılardan umut vermesi.

Burada biraz felsefe yapacak olursak şunu sormalıyız ilkin ve daha sonra ana konu başlıklarımıza ümidin kötülükleri ve iyiliklerini çeşitlerine göre ayırıp size sunmalıyız. Ama önce şu felsefi soruyu sormalıyız size ve kendimize: Umut, verilen bir şey midir yoksa insanın kendi içinde oluşturduğu bir şey mi? Birisinden, başka birisinden umut almak, ayrıca insanı umutsuzluğa sürüklemez mi? İnsan, ancak kendi umudunu kendi oluşturduğu zaman mı gerçek manada o umutların gerçeğe dönüşme ihtimali vardır? Biz bir soru dedik ama birçok tane soru sorduk. Kim bilir belki bu soruların yanıtları da ayrı bir yazımızda kaleme alır, üstünde dururuz.

İş Yaparken Umutlu Olmanın Önemi adlı yazımız da gören gözler için şurada kalsın. İş yaparken umutlu olmanın önemini hatırlamak ve ümitsizliğin, bodoslama ve direkt olarak sarpa sarmaya ve insanı bir yere taşımamaya götürdüğünü bir kere daha anlayalım.

Umutlu olmak sizi her zaman buluttan evlere ve güneşli yarınlara götürmeyebilir. Ancak en azından ansal olarak şimdiyi, şimdiki akıl sağlığınızı ve moral durumunuzu korumanıza kollamanıza yarar. Nice insan vardır ki çözümü olan sorunları kafalarına takıp kendi kendilerini hasta ederler. Kimi insan ise bazen sahte umutlara kapılsa bile şimdinin belasını başından savmak için bu yola baş vurur. Ne olursa olsun her zaman için umudu muhafaza etmekte fayda var. Ümitsiz olmak, en kolayıdır çünkü.

Ümit ve Umut Vermenin Kötü Çeşitleri 

1- Ayakta Uyutmak: Bir patron düşünelim. Çalışanları kötü çalışma koşullarından ve her şeyden önemlisi iş yerlerinin durumundan memnun değiller. Her yerde rutubet lekeleri, yağmur yağınca çatısı akıyor ya da şehir merkezine çok uzak diyelim. Öyle ya çalışanların çoğu şu an çalıştıkları iş yerlerinden fiziki olarak memnun değiller.

Ve patron çalışanlarına şöyle ümit veriyor. 1 sene sonra elimizdeki işleri bitirir ve satışlarını gerçekleştirirsek iş yerimizi onarıyoruz ya da yerini değiştiriyoruz diyor. Bu bir ümit verme şeklidir ama aynı zamanda ayakta uyutmak şeklidir. 1 yılın sonunda aynı tas aynı hamam devam ediyor. Patron 1 yıllık kazanç için çalışanlarını ayakta uyutuyor. Bu ümit vermenin en beter şeklidir. Maalesef sorumluluk ve yetki sahibi insanlar, böylesi ümit vermenin hallerine giriyorlar ve çalışanlarını adeta enayi yerine koyuyorlar.

Maalesef ümit vermenin kötü çeşitleri şu resimde görüldüğü haliyle yansır insanlara. Bir ateşin yerine ateş resmi çizmek ve onunla ısınmaya çalışmak en beter ümit verme çeşitlerinin ve ona inananların akıbetini oluşturur. Bile bile lades demek ya da bilerek ayakta unutulmaktır bu. ”Bi umut” inanmak ama inanmayınca da tüm umutlarını kaybetmektir bu. Çeşitli sektörlerde sırf bu nedenden dolayı yetenekli insanlar küstürülüyor, insanlar işe de şehre de lanet olsun diyerek köylerine, evlerine dönüyorlar. İşin içine ayakta uyutmak ve yalan karıştırılmadan ümidin hası verilmelidir söz konusu çalışanlara.

 

2- Boş Vaatlerde Bulunmak: Az önceki örnekte, patron çalışanlarının zor durumlarından faydalanarak o sorunun çözümünü ödül olarak veriyordu. Yani sorunu çözmek görevim değil diyerek ancak şartlarımı yerine getirerek o ödüle sahip olabilirsiniz diyor. Yani çözmesi gereken problemleri bile lehine çeviriyor.

Boş vaatlerde bulunmak ise başlı başına fiyasko dolu bir ümit verme biçimidir. Bu sefer karşı tarafın şikayetinin çözümü sunulmaz. Bilakis yeni bir ödül, yeni bir vaat verilir. Ekstra bir şeydir bu. O nedenledir ki ekstra bir şey isteneceği zaman sunulur.

Boş vaatler genelde para ile yapılır. Para en somut ve en reel güçtür çünkü. Maaşınıza zam yapacağım, ikramiye vereceğim deyip vaatlerin zamanı gelince ofise uğramamak ile neticelenir genelde.

 

3- İnanmadan Ümit Verme:

Halk arasında buna ‘‘gaza getirmek de” denir. Sen bu işi başarırsınız, siz bu işin altından kalkarsanız deyip boşa narkoz, boşa gaz verme çeşididir. En sonunda kişiler işi başaramayınca, takımlar beyaz bayrak açınca kişiler ve takımlar kendilerini mağlup ve tamamen işe yaramaz hisseder.

Tam da bu noktada asıl etik olmayan şeyin patronların az kişiye çok işi yaptırma ve bunu da ancak gaz vererek, iş kilitleyerek yapmasıdır diyebiliriz. Bu nedenledir ki asıl etik olmayan inanmadan ümit vermek, boşa gaza getirmek ve sonundaki başarısız neticeden de o çalışanı ya da söz konusu ekipleri sorumlu tutmaktır.

Türkiye’deki iş hayatının asıl çıkmazı da budur zaten. Sen 3 kişinin yapacağı işi 1 kişiye yüklüyorsun. Sonra filmlerden ve kitaplardan öğrendiğin hal ve tavırlarla onunla baş başa görüşüp ”senin bu işi başaracağına eminim” diye Al Pacino gibi konuşuyorsun. Sonuç? Sonuç mutlak başarısızlık elbet.

Çoğu umutsuzluğun çeşidi aslında boşa verilmiş ümitlerin tutarsızlığından gelir. Kişi asla olmayacak bir şeye sırf patronun çıkarı ona işaret ediyor diye inandırılır. Adeta deney faresi gibi hisseder kendini çalışan. Bunun sonunda da gelsin yıldızsız geceler, gelsin iç buhranları. Buna engel olmak için tek bir ümit verme çeşidi vardır etik ve geçerli olan. Şimdi ona bir göz gezdirelim.

Ümit Vermenin En Gerçek Şekli 

Sadece inandığınız ve gerçekten yapacağınız şeyin ümidini ve umudunu verin. Böylece sonunda yalancı ya da palavracı çıkmaz aynı zamanda kaybederseniz de kaybetmeyi eşit sorumlulukla kabul etmiş olursunuz. Sanırım böylesi iş hayatında bile olsa en insancıl olanıdır.

Çalışanlara boşa ümit vermek ise sömürünün ve istismarın en sert, en kötücül halidir. Bu nedenle ağzınızdan çıkacaklara ve dilinizden dökülenlere lütfen dikkat edin. Çünkü size inanacak binlerce kulak var.

Yorum yapın