Ekosistemin Çökmemesi İçin Neden Biz İnsanlar Ehlileşmeli? – Röportaj

Ütopya kelimesini bilirsiniz değil mi sevgili parlak fikirler okurları? Örneğin Thomas Moore adlı ünlü İtalyan yazarın aynı ismi taşıyan bir ütopyası vardır. Sağlam ve güzel bir geleceğin idealize edilmiş halidir ütopyalar. Umutludur, mutludur, daha teknolojik, daha liberal, daha güler yüzlüdür. Ancak bir de ütopyanın tam karşıtı vardır. Hem sinemada, hem edebiyatta, maalesef hem de gerçek hayatta.

ecosystem photo

Ütopyanın tam karşıtı distopya kelimesi ile tanımlanır ve doğal ekosistemin çökmesi ile inanılmaz dereceden yakından ilgilidir. Nedir distopya? Karanlık bir geleceğin tasarlanmış ve vücut bulmuş halidir. Karanlık bir geleceğin, yeni kurallarla, yeni ihtiyaçlarla, yeni yoksunluklarla şekillenmiş halidir. Sinemada en bilinen haliyle su krizi, kirlilik, insan nüfusunun azalması ve zombi saldırılarının artması olarak nitelendirilir. Edebiyatta bunun birçok örneği mevcuttur.

Edebiyatta da örnekleri az değildir. George Orwell adlı ünlü Alman asıllı Amerikalı yazarın 1984 kitabı buna en iyi örnektir. Karanlık bir gelecekte geçen bu dünya romanında her şey Big Brother adlı bir kamera sistemi ve deneyleyicisi ile izlenmekte, takip edilmekte; insanlar pislik ve çeşitli mahkumiyetler içinde tam bir köle gibi yaşamaktadır.

Karanlık gelecekler konusunda çeşitli fikirler öne sürülmektedir. Ancak geleceğe yaklaştıkça karşımıza çıkan fikirler hep aynı ortak noktada birleşmektedir. Kara gelecek, bize adım adım yaklaşıyor. Nasıl olacağı ise merak ve tartışma konusu.

Ne olursa olsun insanın bu zamana kadar kurduğu ya da doğanın müthiş bir alt yapıyla bir belediyecilik hizmetinin en üst seviyesinde kurduğu sistemler çökmeye yüz tuttu. Kimileri ise çoktan çöktü ve geride büyük enkazlar bıraktı. Psikolojik sistemler de çöktü en basitinden. İnsanlar anti- depresan bağımlısı oldu.

Bakın bu tespiti hiçbir zaman unutmayın ve kendinize de çevrenize de sık sık tekrarlayın. Bir ortamda ne kadar bağımlılık varsa o kadar çökmüş sistem vardır. İnsan örneğini ele alacak olursak sinir sistemi çökmüştür ki uyku bağımlılığı, ilaç bağımlılığı, televizyon izleme kültüne bağlı olarak eğlence bağımlılığı, se(k)s bağımlılığı gibi düşkünlükler ortaya çıkmıştır. Bugün herhangi bir şeye bağımlı olmayan bir insan var mıdır?

Sadece cep telefonu ve dijital dünyaya olan ve hayranlığı aşarak birer bağımlılık kitlesine dönüşen düşkünlükleri görüp hesaba kattığımızda sorunun cevabı da otomatik olarak ortaya çıkmış oluyor.

Ne kadar çok sistem çöküşü, o kadar çok bağımlılık. Ne kadar çok bağımlılık o kadar çok kara gelecek ihtimali…

 

Robotların Gelecekte El Atamayacağı Meslek Var Mı? geleceğe iyi yönüyle baktığımızda robotları görürüz. Belki de her mesleği gelecekte bizim yerimize yapacak olan bu robotlar… Ama burada da ters giden bir şeyler olacağı kesin. Eğer robotlar her mesleği ifa edebilirse bunu kuşku yok ki kusursuz bir şekilde yerine getirecektir. Hal böyle olunca sayıları milyarları bulan insanlar nasıl işlerde çalışacak? İşte görüldüğü üzere en iyimser gelecek ihtimalinde bile bir karanlık taraf bulunuyor.

Röportaj

Bugünkü konumuz ekosistem. Parlak Fikirler ekibi olarak ekoloji uzmanı Profesör Doktor Y. U. ile çevre felaketleri, nükleer afetler ve elbette ki pandemi hakkında konuştuk. Çevreyi koruma projeleri yeterli mi, pandemi çevre sorunlarının bir uzantısı olabilir mi ve daha birçok sorunun cevabını röportajımızda okuyabilirsiniz.

– Herkesin ekonomi konuştuğu günümüzde ekosistemden konuşmak belki fazla lüks kaçacak ama içinde yaşadığımız dünyanın, bilim ve teknoloji geliştikçe, daha temiz olması gerekirken daha kirli, yaşam kalitesi çok daha düşük bir yer olması da tartışılmaya değer bir konu bence. Siz ne dersiniz?

– Dünyayı ilgilendiren her şey önemlidir ve ciddiyet gerektirir. Hele ki günümüzde küresel ısınma ve pandemi başta olmak üzere hem çevreyi hem de insanları olumsuz etkileyen kritik bir süreçten geçerken. Fakat maalesef insanlar bu salgın gündeminde, başka bir sorunumuz yokmuş gibi davranıyor. Nasıl ki deprem konusu en fazla bir hafta konuşuluyor, akabinde anında unutuluyorsa, çevre felaketleri de bu şekilde göz ardı ediliyor.

– 1.5 yıldır dünyanın ortak gündemi Pandemi. Acaba pandemi ve diğer salgın hastalıkların çevre kirliliğiyle doğrudan ya da dolaylı olarak bir ilgisi var mı?

– Elbette var. Doğa demek insanın nefes alıp verdiği alan demek. Doğanın tahribatı ise aldığımız havanın, içtiğimiz suyun, yediğimiz bitkilerin çok daha kirli ve sağlıksız olması anlamına geliyor. Sizin içinize çektiğiniz havada bile sanayileşmenin getirdiği zehirli dumanlar varsa, epidemi de çıkar pandemi de. Zamanında veba başta olmak üzere birçok salgın hastalık da, çevre kirliliğinden, insanların doğaya verdiği zarardan ötürü çıkmıştır. Ancak, her ne hikmetse bu konuşulmuyor.

– Galiba insanlık olarak bizde geleceğe yönelik önlem alma becerisi çok fazla gelişmemiş. Biz sadece olay anında müdahale etmeyi seviyoruz. ‘Çevre felaketleri için de ”hele bir olsun da o zaman bakarız” deniyor olabilir. Tıpkı deprem ve sel gibi.

– Maalesef, özellikle ülkemizde böyle bir atalet ve umursamazlık had safhada. İnsanlar ve kurumlar ya çok aceleci davranıyor ya da çok geç kalıyorlar. Pandemi de insanlık olarak sınıfta kaldığımız bir süreç oldu. Bir salgın ya da afet anında kimlerin paylaşımcı kimlerin bencilce davrandığını canlı canlı gördüğümüz bir zaman yaşadık. Hala da yaşıyoruz. Bu nedenle sadece günümüzü değil geleceği de öngörerek hareket etmeli, başka salgınlar ya da afetler olduğunda onlarla nasıl mücadele edeceğimizi konuşmalıyız. Sadece acil durumlar için geçici süreliğine üretilen çözümler maalesef yara oluştuktan sonra o yaraya sürülen merhemler mesabesinde oluyor. Önemli olan salgına aşı bulabilmek değil, salgına neden olan faktörleri ortadan kaldırmaktı. Bunu başaramadık. Aşı da ülkemiz sınıfı geçti ama bazı Avrupa ülkeleri ile Amerika, maske yüzünden karşı karşıya geldi.

– Tüm bu siyaset ve sağlık alanında yaşanan handikapları da birer çevre felaketi sayabilir miyiz? En azından zararları bakımından?

– Açıkçası bence çevre felaketi demek yanlış. İnsan felaketi denebilir. Ya da beşer felaketi. Çünkü, hiç hastalık, hiçbir bakteri insandan bağımsız oluşmaz. Bulunduğumuz her yerde her zaman yıkım ve gözyaşı olmuştur. Sadece insanlar değil ülkeler de yaşadıkları şeylerden, atlattıkları badirelerden ders çıkarmayı bilmeli. Aksi takdirde tarih tekerrür eder ve bu yaşlı dünya daha çok vebalar, koleralar, pandemiler görür.

 

– Son olarak sanayi ya da gıda ürünü yapmak için kesilen ormanları sormak istiyorum size. Ve son 20 yılda yüz binlerce hayvan neslinin tükenmesini. Doğa bizden intikam alıyor olabilir mi?

– Doğa mı bizden intikam alıyor biz mi insanlık olarak kendimizi cezalandırıyoruz, orası belirsiz.

Ekosistem Nedir? Neden Çökmemelidir? 

Ekosistem, doğanın kendi kendine uyguladığı bir hayat dönüşüm ünitesidir. Tabiatta, tıpkı gezegenlerin dizilişi gibi kusursuz bir aritmetik vardır. Ya da vardı diyelim. Zavallı tabiat insanın kıyıcılığıyla tanışıncaya kadar her şey yolunda gidiyordu. Dinozorlar bile devam edecekti, eğer gök taşı dünyaya çarpmasaydı. Size şu kadarını söyleyelim ki, insanların kıyıcılıkları bir gün dünyayı aşıp evrene taşınırsa o güzelim gezegenlerin dizilişi bile sekteye uğrayabilir. Abartmıyoruz. Bu gerçek! Gerçeğin ta kendisi!

Ekosistem kısaca şudur: Yılan, tabiat için gereklidir. Çünkü fareleri yer. Aynı şekilde kedi de gereklidir. Böylece haşaratlar ve fareler yenilebilir. Bununla birlikte şahinler de gereklidir. Böylece yılanlar yenilebilir. Herkes birbirini yer, birbirinin sayısını az tutar. Böylece hiçbir tür fazla çoğalarak egemenliğini ilan edemez.

Aslında tabiat vahşi olduğu kadar eşitlikçidir de. Ama insan kendi kurduğu sistemleri bile çökerttiğine göre doğanın ekosistemine çökertmesi kaçınılmaz olmuştur. Beslenme zincirinin en tepesinde insanoğlu vardır. O, her şeyi yer ve hiçbir şey tarafından yenmez. Şimdi tablonun karanlık yanı daha da anlaşılır oluyor.

Bir piramit düşünün. Piramitin içinde herkes birbirini sistematik ve zincirleme bir şekilde yiyor. Böylece doğal bir sistem oluşturulmuş durumda. Ama bir tür var ki o her şeyi yiyor. Hem de ihtiyacı olmadan. Zevki için. Bu da dünyanın milyon yıldan süren dengesinin anasının ağlamasına yetiyor da artıyor bile.

Gelecekte ne tip dükkanlar açmalıyız? eğer hala bir geleceğimiz olursa şimdiden hazırlık yapmanın en mantıklısı. Zira gelecek, kendi bünyesinde birçok karanlık ihtimali ve riski de barındırıyor. Böyle çok yönlü sıkıntıların beşiğinde hangi tip dükkanlar açmamız gerektiğine şimdiden karar vermek en azından bir açıdan sorunlara çözüm odaklı yaklaşmak anlamına gelecektir.

İnsan Yıkıcılığının Sonuçları

İnsan yapa yapa değil yıka yıka geldi sevgili parlak fikirler okurları… Kurulan en modern şirketler, en modern yapıda gökdelenler bile arka planında bir enkazı saklıyor. Her parlak göz parlamasının ardında bir körlük yatıyor. Her başarının altında bir istismar, her barış göstergesinin altında bir yıkım gizli.

İnsan yıkıcılığının en büyük, en kestirmeden acılı sonuçlarından biri diğer canlı türlerini hiçe saymak ve onların yok olmasına birincil dereceden neden olmaktır. O kadar çok hayvanın nesli tükendi ki. Hepsi insanın doymak bilmez iştahı ve açgözlülüğünden oldu. Bundan 50 yıl sonra yaşayan hayvan ve canlı sayısında, tür ve zenginlik olarak ciddi bir düşüş olacağı söyleniyor. İnsan, kendisinden başka hiçbir şeyi göstermeyen aynaların önünde süslenirken, partiye gittiğinde kimsenin kalmadığını görecek. Ve şaşıracak: Bu kadar kişi ve canlı nereye gitti? Halbuki bilmeyecek onu kendi elleriyle kendi arka bahçesine gömdüğünü.

Çevre kirliliği de aldı başını gitti. Egzoz dumanları, petrol pislikleri, sırf birileri son model arabalarına binsin diye dünyayı olanca hızıyla kirletmeye devam ediyor. Askeriyede mantık yok derler ama yalan! Asıl dünyada mantık yok. Biri 50 – 60 yıl sefa ve bolluk içinde yaşayacak diye başka canlıların ve pek tabi diğer insanların hayatını yok sayabiliyor.

İnsan yıkıcılığı artarak devam ediyor. Savaşlar, yıkımlar, kıyamet teorileri… Bakalım gezegen ne zaman patlayacak? Önceden sorulan gezegen patlayacak mı sorusu bitti fark ettiğiniz üzere. Artık asıl sorulan ne zaman sorusu. Sahi ne zaman? Sahi ne zaman ekosistemin de anasını ağlatan insanoğlu kendi pimini kendi elleriyle çekecek?

Çevreci Bir Örgüt Kurmak hala bir işe yarar mı bilinmez ama geleceği bir parçasından kurtarmak isteyenler çevreci bir örgüt kurabilir.

Bundan Sonra Ne Yapmalı? 

Bilinçlenmeli, farkındalıklar yaratmalı, dayanışma kurulmalı. Biliyorum bu söylemler çok havada kalıyor çok soyut kalıyor. Ama azınlığın mahvettiği dünyayı düzeltmek adına çoğunluğun hala yapacak bir şeyleri var.

Bir araya gelinmeli, büyük yaptırım gücüne sahip oluşumlara ve şirketlere baskı yapılmalı. Yeni sistemler, yıkılmamak üzere inşa edilmeli. Ve bir tanecik dünyamız olduğunun artık farkına varılmalı! İnsanın insana yaptığını, insanın dünyaya yaptığını başka hiçbir şey hiçbir şeye yapmaz. Kötülük dursun, çirkinlik dursun!

Daha umutlu yazılarda yeniden görüşmek dileğiyle!

Yorum yapın